Davanın hukuksal dayanağının haksız eyleme dayalı olduğu, görüşmeler sırasında Bankalar Kanunundaki anılan düzenlemenin çok geniş bir yoruma tabi tutulmaması gerektiğinin , buradaki hükmün sadece Bankalar yasasından kaynaklanan uyuşmazlıklarda bankanın taraf olması durumunda uygulama yeri bulunduğunun çoğunluk görüşü olarak ortaya çıktığı, şu durumda eldeki uyuşmazlığın haksız eyleme dayalı olması, Bankalar Yasasının uygulanmasından kaynaklanmaması nedeniyle burada uygulama yeri olmayacağı-
Bir tarafça haksız şekilde feshedildiği ileri sürülen sözleşmenin aynen ifasının diğer tarafça istenildiği hallerde, Borçlar Kanunu’nun 73/1 ve HUMK.nun 10. maddelerinin uygulama alanı bulacağı, eş söyleyişle, hem sözleşmenin aynen ifasının ve hem de o sözleşmeden kaynaklanıp alacaklının ikametgahında ödenmesi gereken bir alacağın ödetilmesinin istenildiği bir davanın, B.K.nun 73. ve HUMK.nun 10. maddelerine dayalı olarak, davaya konu sözleşmenin ifa edileceği (ve o sözleşme uyarınca alacağın ödenmesi gereken, alacaklının ikametgahının bulunduğu) yer mahkemesinde açılabileceği, zira, sözleşmenin aynen ifasının istenildiği bir davanın, sözleşmeden kaynaklanan bir dava olduğu-
Davalı kiracının, kesinleşen kira borcunu ödediğini yasal delillerle kanıtlamakla yükümlü olduğu, davacı taraf bu borcun kendisine ödenmediğini ispat yükümlüğü altında bulunmadığından, davalının ödeme yaptığına dair yemin etmiş olmasının hukuken sonuç doğurmayacağı, böyle bir durumda, kira ilişkisini kabul eden ve yıllık kira bedelinin miktarını bildiren kiracı davalının, söz konusu bakiye borcu ödediğini miktar itibariyle yazılı delille kanıtlaması gerekeceği, davalının bu yönde bir yazılı delil sunmadığı, ancak, cevap dilekçesinde “sair delil” denilmek suretiyle yemin deliline de dayanmış olduğundan, bakiye kira bedeli 500 DM.nin ödendiğine dair savunmanın ispatı için, davacı tarafa yemin teklifinde bulunabileceği-
İçtihadı birleştirme kararlarının konuları ile sınırlı,gerekçeleriyle açıklayıcı, sonuçlarıyla bağlayıcı oldukları, buna göre, “muris muvazaası” ile sınır olan tevhidi içtihadın yorum yoluyla içeriğinin genişletilerek genel mahiyetteki Borçlar Kanunun 18. maddesinden kaynaklanan genel muvazaayı kapsama dahil etmenin mümkün bulunmayacağı-
Kira parasının miktarı yönünden bilirkişilerce yapılacak değerlendirmenin, asıl olarak (taraflarca bildirilen ve gerektiğinde re’sen yapılan inceleme sonucunda belirlenen) benzer nitelikteki (emsal) taşınmazlara ilişkin kira sözleşmeleri, o sözleşmelerdeki – varsa – özel koşullar, davaya konu taşınmaz ile emsal olarak değerlendirilen taşınmazların konum, kullanım alanı, yapısal özellikler, sözleşmeyle güdülen amaca uygunluk ve benzeri yönlerden; birbirleriyle benzeşen ve farklı olan unsurları bakımından tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverir nitelikte olmasının; bu bağlamda, değerlendirmeye esas alınan verilerin açıklıkla ortaya konulmasının ve bu verilerin ne şekilde değerlendirilip, bunun sonucunda hangi kanaate varıldığının da yine açıkça belirtilmesinin gerekeceği-
Hükmedilecek paranın, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşıyacağı, bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmediği, o halde, bu tazminatın sınırının onun amacına göre belirlenmesi gerekeceği, takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olana kadar olması gerekeceği-
Kiralananın boş olarak yeniden kiraya verilmesi halinde getirebileceği kira parasının miktarı yönünden bilirkişilerce yapılacak değerlendirmenin, asıl olarak (taraflarca bildirilen ve gerektiğinde resen yapılan inceleme sonucunda belirlenen) benzer nitelikteki (emsal) taşınmazlara ilişkin kira sözleşmeleri, o sözleşmelerdeki – varsa - özel koşullar, davaya konu taşınmaz ile emsal olarak değerlendirilen taşınmazların konum, kullanım alanı, yapısal özellikler, sözleşmeyle güdülen amaca uygunluk ve benzeri yönlerden; birbiriyle benzeşen ve farklı olan unsurları bakımından tarafların, Mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverir nitelikte olması; bu bağlamda, değerlendirmeye esas alınan verilerin açıklıkla ortaya konulması ve bu verilerin ne şekilde değerlendirilip, bunun sonucunda hangi kanaate varıldığının da yine açıkça belirtilmesinin gerekeceği-
Muaccel bir borcun borçlusunun, alacaklının ihtarıyla mütemerrit olacağı, borcun ödeneceği gün, borçluya usulen bir ihtarda bulunmak suretiyle tespit edilmiş ise, temerrüt faizinin o günden itibaren başlatılacağı, davaya konu edilen (1.000.000.TL.nin üzerindeki) teftiş ve denetleme payının ödenmesi yolunda her yıl gönderildiği bildirilen ve birer örneği (fotokopisi) dosyaya konulmuş bulunan yazıların davalı vakfa yöntemince tebliğ edilip edilmediği araştırılıp faizin başlangıç tarihinin buna göre belirlenmesi gerekirken eksik inceleme ile alacağın tamamı için dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesinin doğru görülmeyeceği-
Borçlu ihtar ile temerrüt durumuna gireceğinden, ihtardan itibaren geçmiş günler faizini ödemekle yükümlü olacağı, bundan ancak borç konusu olan şeyi tevdi etmekle kurtulabileceği, borçlunun, öncesinde temerrüdünü oluşturan bir ihtar bulunmaması durumunda ise, hakkında başlatılan takip ile mütemerrit olduğunun kabulünün gerekeceği-
Hasılat kirası sözleşmelerinin, 6570 s. Kanun ve ona ek madde getiren 4531 s. Kanun kapsamının dışında olduğu; bu tür sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların, BK.'nun hasılat kirasına ilişkin 270. (şimdi; TBK. mad. 357) ve sonraki maddelerinde yer alan hükümler çerçevesinde çözülmesi gerekeceği, dolayısıyla, davaya konu dönem için yapılacak kira bedeli artışının, 6570 s. Kanuna 4531 s. Kanunla eklenen hükümdeki sınırlamaya göre değil; kira sözleşmesinin anılan döneme ilişkin artış oranını düzenleyen sözleşmenin 6.20. maddesine göre belirlenmesi; davadaki eksik ödeme iddiasının da bu bağlamda değerlendirilmesi gerekeceği- (Not: 6570 s. Kanun, Yeni TBK.'da düzenlendiği için; bu kanun yürürlükten kaldırılmış olup, her türlü kira ilişkisine Yeni TBK. hükümleri uygulanacaktır.)