Haczin borçluya ödeme emrinin tebliğ edildiği adreste yapılmadığı, borçlu şirketin hakim ortağı adına kayıtlı olan dava konusu haczin yapıldığı taşınmazın davalı üçüncü kişi ve dava dışı bir başkasına yarı hisseli olarak satıldığı, haciz mahallinde faaliyet gösteren borçlu şirket ise buradan ayrıldığı, dava konusu hacizle aynı yerde yapılan hacizde, dava dışı bir şirketin vergi levhasının görüldüğü, hacizde, ‘borçlu şirketin ünvanı yazılı koli ve etiket bulunmuş ise de, borçlu şirketin daha önce haciz mahallinde faaliyet göstermesi nedeni ile bu durumun normal olduğu ve güncel belgeler olduğunun da anlaşılamadığı, dava konusu haciz sırasında hazır bulunan üçüncü kişinin, ‘haciz mahallini dava dışı şirkete kiraya verdiğini, kiracının taşınmaz içerisindeki soğutma tesisatı, raflar ve diğer eklentilerde hiç bir hakkının bulunmadığını’ beyan ettiği, üçüncü kişinin delil olarak dayandığı kira sözleşmesinin kiracısının da borçlu şirket olmadığı, dava dışı şirket olduğu ve diğer hususlar gözetildiğinde, mahkemece haciz tarihinden bir ay öncesine kadar haciz mahallinde borçlunun market olarak faaliyette bulunduğu kabul edilmiş ise de, üçüncü kişinin ve davacı tanığının beyanı, haciz tutanakları ve delil olarak dayanılan kira sözleşmesine göre haciz mahallinden borçlu şirketin ayrıldığı, sonrasında ise dava dışı şirketin faaliyete devam ettiğinin kabulü gerektiği, ticaret sicil kayıtlarına göre, borçlu, üçüncü kişi ve dava dışı şirket arasında da organik bağ bulunmamakta olup davalı üçüncü kişinin haciz yapılan taşınmazın mülk sahibi olduğunun kabulü ile üçüncü kişiye ve yine borçlu şirketin dava dışı şirkete muvazaalı devir yapıldığına dair dosyaya yansıyan delil görülmediğinden, mülkiyet karinesinin davalı üçüncü kişi lehine olduğu-
Borçlu şirketin 22.05.2015 tarihinde ticaret sicil kaydının silindiği, dava konusu haczin ise 25.11.2015 tarihinde yapıldığı- Ticaret sicilinden terkin edilen borçlu şirket hakkında takip işlemlerine devam edilebilmesi, tasfiye memuru ile ticaret sicile yöneltilecek dava sonucunda tüzel kişiliğin yeniden ihyası ile mümkün olacağı- Bu kapsamda borçlu şirket ihya edilmeden yapılan takip işlemleri hukuken geçersiz ve yok hükmünde olup, mahkemece 'dava tarihinde geçerli bir haciz bulunmadığı' gerekçesi ile 'davanın ön koşul yokluğundan usulden reddine' karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde 'esastan kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı-
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerdiği; tarafların gösterdiği tüm deliller toplanmadan karar verilmesinin, hukuki dinlenilme hakkının ihlali olduğu- Somut olayda, dava konusu haczin borçlunun ticaret sicilde kayıtlı adresinde yapıldığı, bu durumda İİK'nin 97/a maddesinde düzenlenen mülkiyet karinesinin borçlu lehine olduğunun kabulünün isabetli olup, ispat yükünün davalı üçüncü kişi üzerinde olduğu- Davalı üçüncü kişinin süresinde sunmuş olduğu cevap dilekçesinde Mahkemece toplanan deliller haricinde ticari defterler ve banka kayıtlarına da dayanmış olduğundan, davalının tüm delilleri toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile davanın kabulüne yönelik hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Haciz sırasında üçüncü kişi yararına istihkak iddiasında bulunan kişi her ne kadar üçüncü kişi şirketin yetkilisi olduğunu belirterek istihkak iddiasında bulunmuş ise de, dosya arasında bulunan vekaletnameden, istihkak iddiasında bulunanın T.C. sınırları dahilindeki gayrımenkulleri satma, araç satış ve alım işlemleri ile hesap açma ve para çekme, vergi ve muhasebe işlemleri yapma, elektrik, doğalgaz, telefon ve su bağlatma, abonelik iptalleri, ADSL abonelik ve devri işlemleri gibi konularda yetkili olduğunun anlaşıldığı, üçüncü kişi şirketi idari olarak temsil etme yetkisinin bulunmadığı, davalı üçüncü kişi tarafından hacizden itibaren İİK’nin 96/3. maddesinde belirtilen yedi günlük süre içerisinde yapılmış bir istihkak iddiası da bulunulmadığı gözetilerek, davacı alacaklının istihkak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı-
Kural olarak icra mahkemesi kararlarının uygulanması için kesinleşmesi gerekmez ise de, mahkemece daha önce verilen bir icra mahkemesi kararı sonradan verilecek karara esas alınacak ise yani; hakim kararını önceki karar üzerine inşa edecek ise, yargılamanın düzenli bir şekilde ilerlemesini sağlamak için, önceki mahkeme kararının kesinleşmesini beklemek gerekeceği-
Hacizde borçlu şirket ve yetkilisi adına çok sayıda güncel evrak bulunması ve bulunan evrakların bir kısmının borçlu şirketin haciz adresinde faaliyet gösterdiğine karine teşkil eder mahiyette olması, haciz mahallinde hazır bulunanın bir süre  hem borçlu hem de üçüncü kişi şirketin yetkilisi olması ve davacı üçüncü kişi şirketin ortağı olması; yine hacizde hazır bulunan diğer kişinin bir süre borçlu ve üçüncü kişi şirket ortağı olması ve kardeşlik durumu gözetildiğinden, İİK. mad 97/a uyarınca, (borçlu, dolayısıyla) alacaklı yararına olan mülkiyet karinesinin aksinin davacı üçüncü kişi tarafından inandırıcı ve güçlü delillerle ispat edilmesi gerektiği- Haczedilen altınların muhafaza altına alınmayarak üçüncü kişi şirket yetkilisine yediemin olarak bırakılması halinde, fiilen el koyma ve icra dairesinde muhafaza edilme koşulları gerçekleşmemiş olacağından, altınlar yönünden geçerli bir haczin söz konusu olmayacağı, ve bu nedenle, bu hacze ilişkin istihkak davasının dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerektiği-
14.04.2015 tarihinde davaya konu menkuller üzerine haciz uygulanmış, davalı üçüncü kişi vekili 17.04.2015 havale tarihli dilekçe ile istihkak iddiasında bulunmuş, istihkak iddiası üzerine davacı alacaklı vekili tarafından 25.01.2016 tarihinde eldeki istihkak iddiasının reddi davasının açıldığının görüldüğü- Ne var ki icra dosyası kapsamında dava tarihine kadar süresi içinde davaya konu menkuller yönünden usulüne uygun satış talebi olmadığından, dava tarihi itibariyle yürürlükte olan İİK’nin yukarıda değinilen yasa maddeleri gereğince altı aylık satış isteme süresi dolmuş olup, menkuller üzerindeki haczin kalkmış olduğu- Bu tür davaların dinlenebilmesi için, her şeyden önce hukuken geçerli bir haczin bulunması gerektiği- Bu koşulun bulunup bulunmadığının yargılamanın her aşamasında gerek ilk derece mahkemeleri gerekse Yargıtay tarafından re'sen gözetilmesi gerekeceği-
Üçüncü kişinin haczin İİK. 99 gereğince yapılması gerektiğine yönelik şikayetinin kamu düzeniyle ilgili ve süresiz şikayet niteliğinde olduğu-
Borçlu ve üçüncü kişi şirketlerde küçük paylar ile ortak olan ve borcun doğumundan önce hisselerini devrederek ortaklıktan ayrılan şirketlerin bu durumunun şirketler arasında pay ve yönetim anlamında organik bağın varlığına delil teşkil etmeyeceği-
Davacı alacaklı vekilince, haczedilen menkullerin borçlu şirket tarafından davalı üçüncü kişiye işlenmek ve montajı yapılmak üzere bırakıldığı iddia edildiğine ve iş bu iddası borçlu şirket vekilince de desteklendiğine göre, davalı üçüncü kişi ile borçlu şirketin ticari defter ve muhasebe kayıtları üzerinde, ticari defterlerin açılış ve kapanış tasdiklerinin usulüne uygun olup olmadığı hususu da dikkate alınmak sureti ile inceleme yaptırılarak, davalı üçüncü kişi ile borçlu arasında öteden beri devam eden fason imalata ilişkin iş ilişkisi olup olmadığının; devam eden ticari bir ilişkileri bulunup bulunmadığının, fason imalat dolayısıyla ödeme yapılıp yapılmadığının, aynı anda başka firmalara da fason üretim yapılıp yapılmadığının saptanması; bunun yanında hacze konu mahcuzlarla ilgili olarak davalı üçüncü kişi tarafından sunulan fatura ve irsaliye belgelerinin ve bu belgelere istinaden varsa yapılan ödemelerin ticari defterlerde kaydının bulunup bulunmadığının belirlenmesi; öte yandan konusunda uzman bilirkişi vasıtasıyla gerektiğinde yerinde inceleme yapılmak sureti ile sunulan faturalardaki malların hacizli mallara uygunluğu saptanarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-