Bölge Adliye Mahkemesi tarafından istinaf istemiyle önüne gelen dosya ve karar bir bütün olarak değerlendirilerek, HMK’nin 353/(1)-b maddesinde “b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak; 1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine, 2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, 3. Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir” düzenlemesine göre bir karar verileceği; bu hükümlere aykırılık halinde, aynı dosyada infazı kabil birden fazla karar ortaya çıkabileceği gibi HMK’nin 297 ve 359. maddelerine de aykırı şekilde infazda tereddüte sebebiyet verilebilecektir- Buna göre, İlk Derece Mahkemesinin kararında usule veya yasaya aykırılık bulunduğunun tespiti halinde, bu durum yeniden yargılama yapılmasını gerektirmiyorsa, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından istinaf başvurusunun kısmen yerinde görüldüğü açıklanarak İlk Derece Mahkemesi kararının 353/(1)-b.2 veya 3. bentleri gereğince kaldırılarak yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekirken, yasal düzenlemeye aykırı olarak, infazda tereddüt oluşturacak şekilde, yalnızca kabul edilen kısımla ilgili hüküm oluşturulmasının doğru olmadığı-
Üçüncü kişi "borçlunun haciz mahallînin 80 metrekare ön işlik olarak adlandırılan kısmında bir dönem faaliyette olduğunu ve bu sürede ticari ilişkilerinin bulunduğunu" kabul etmekle birlikte, daha sonra iş yerinin tamamının kendisinin kiralayarak faaliyette bulunduğunu ileri sürüdüğü, borçlu ile ticari ilişkide bulundukları döneme ilişkin olarak borçluya yapılan ödemelere ilişkin dekontları da dosyaya ibraz ettiği, faaliyet alanlarının benzer olduğu, davaya konu takibin dayanağı çek 15.8.2014 tarihli olduğu ve dosya içinde dava konusu hacizden sonra 07.10.2016 tarihinde yapılan hacizde borçlunun farklı adreste faaliyette olduğu uyuşmazlıkta, haciz sırasında borçlu adına bulunan evraklar borcun doğumundan ve hacizden önceki tarihli olup tek başına, mülkiyet karinesinin borçlu lehine İşletilmesi için yeterli olmadığı- Karinenin aksinin davalı alacaklı tarafça duraksamaya yer vermeyecek şekilde güçlü delillerle kanıtlanması gerektiği- Davalı alacaklı tarafından delil olarak gösterilen takip dosyası ve nüfus kayıtlarının mülkiyet karinesinin aksini ispata yeterli olmadığı-
Dosya kapsamındaki belgeler incelendiğinde ödeme emrinin borçluya haciz adresinde tebliğ edilmediği, borçluya ait evrak da bulunmadığı- Üçüncü kişinin uzun yıllardır faaliyette olan borçlu işletmenin ismini müşteri çevresinden yararlanmak için değiştirmeden kullandığını belirtmesi karşısında borçlu işletmeye ait tabelanın haciz adresinde bulunması ve takibe dayanak kredi sözleşmesinde belirtilen adresin haciz adresi olması nedeniyle mülkiyet karinesinin borçlu lehine kurulmasının doğru olmadığı-
Dava konusu haciz borçluya ödeme emrinin tebliğ edildiği adresten farklı bir adreste yapılmış olup, borçlu haciz mahallinde hazır olmadığı, haciz tarihi itibariyle haciz yapılan mahalde üçüncü kişi şirketin faaliyet göstermekte olduğu ve üçüncü kişi şirketin takibe dayanak borcun doğumundan 3 yıl önce haciz adresinde kurulduğu, haciz sırasında adresin borçluya ait olduğuna dair herhangi bir evrak da bulunmadığı, davaya konu hacizden yaklaşık iki yıl önce yapılan hacze ilişkin evrakların hükme esas alınamayacağı- Üçüncü kişi şirket yetkilisi ile borçlu şirket yetkilisinin kardeş olmaları ve üçüncü kişi şirket yetkilisinin borçlu şirketin eski ortağı olmasının da tek başına karinenin borçlu lehine işletilmesi için yeterli olmadığı, mahcuzların haciz sırasında üzerinde mülkiyet iddia eden üçüncü kişi elinde olduğunun kabulü gerektiği- Takibin devamına karar verilmiş olması, üçüncü kişinin şikayet hakkını ortadan kaldırmayacağı, üçüncü kişinin İİK’nin 96 ve 97. maddelerinin uygulanmasına ilişkin şikayette hukuki yararının bulunduğu-
Kartlı Ödeme Sistemleri Kuralları Üye İş Yeri Kılavuzunun Harcama İtirazları başlığı altındaki 5. maddesinde "chargeback" süresinin, işlemin karta yansıma tarihinden itibaren 540 günü aşamayacağının belirtildiği, bu maddeye istinaden borçlunun hesabındaki paraya 540 gün bloke konulmasında davalı bankanın kusurlu sayılmayacağı, ancak anılan Kartlı Ödeme Sistemleri Kuralları Üye İş Yeri Kılavuzun aslı veya suretinin takip dosyasına sunulmadığı, takip dosyasında yer alan sözleşmelerde, "chargeback" süresi ile ilgili net olarak açıklama yer almadığı, bu nedenle davacının dava açmadan önce chargeback süresi ve yasal dayanağı ile ilgili net bilgiye ulaşmadığı anlaşıldığından dava açmakta kusurlu kabul edilerek aleyhine vekalet ücreti takdir edilmesinin doğru olmadığı, ne var ki, yapılan bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 6100 sayılı HMK’nin 370/2. maddesi uyarınca hükmün düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekeceği-
Haczin borçluya ödeme emrinin tebliğ edildiği adreste yapılmadığı, borçlu şirketin hakim ortağı adına kayıtlı olan dava konusu haczin yapıldığı taşınmazın davalı üçüncü kişi ve dava dışı bir başkasına yarı hisseli olarak satıldığı, haciz mahallinde faaliyet gösteren borçlu şirket ise buradan ayrıldığı, dava konusu hacizle aynı yerde yapılan hacizde, dava dışı bir şirketin vergi levhasının görüldüğü, hacizde, ‘borçlu şirketin ünvanı yazılı koli ve etiket bulunmuş ise de, borçlu şirketin daha önce haciz mahallinde faaliyet göstermesi nedeni ile bu durumun normal olduğu ve güncel belgeler olduğunun da anlaşılamadığı, dava konusu haciz sırasında hazır bulunan üçüncü kişinin, ‘haciz mahallini dava dışı şirkete kiraya verdiğini, kiracının taşınmaz içerisindeki soğutma tesisatı, raflar ve diğer eklentilerde hiç bir hakkının bulunmadığını’ beyan ettiği, üçüncü kişinin delil olarak dayandığı kira sözleşmesinin kiracısının da borçlu şirket olmadığı, dava dışı şirket olduğu ve diğer hususlar gözetildiğinde, mahkemece haciz tarihinden bir ay öncesine kadar haciz mahallinde borçlunun market olarak faaliyette bulunduğu kabul edilmiş ise de, üçüncü kişinin ve davacı tanığının beyanı, haciz tutanakları ve delil olarak dayanılan kira sözleşmesine göre haciz mahallinden borçlu şirketin ayrıldığı, sonrasında ise dava dışı şirketin faaliyete devam ettiğinin kabulü gerektiği, ticaret sicil kayıtlarına göre, borçlu, üçüncü kişi ve dava dışı şirket arasında da organik bağ bulunmamakta olup davalı üçüncü kişinin haciz yapılan taşınmazın mülk sahibi olduğunun kabulü ile üçüncü kişiye ve yine borçlu şirketin dava dışı şirkete muvazaalı devir yapıldığına dair dosyaya yansıyan delil görülmediğinden, mülkiyet karinesinin davalı üçüncü kişi lehine olduğu-
Borçlu şirketin 22.05.2015 tarihinde ticaret sicil kaydının silindiği, dava konusu haczin ise 25.11.2015 tarihinde yapıldığı- Ticaret sicilinden terkin edilen borçlu şirket hakkında takip işlemlerine devam edilebilmesi, tasfiye memuru ile ticaret sicile yöneltilecek dava sonucunda tüzel kişiliğin yeniden ihyası ile mümkün olacağı- Bu kapsamda borçlu şirket ihya edilmeden yapılan takip işlemleri hukuken geçersiz ve yok hükmünde olup, mahkemece 'dava tarihinde geçerli bir haciz bulunmadığı' gerekçesi ile 'davanın ön koşul yokluğundan usulden reddine' karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde 'esastan kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı-
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerdiği; tarafların gösterdiği tüm deliller toplanmadan karar verilmesinin, hukuki dinlenilme hakkının ihlali olduğu- Somut olayda, dava konusu haczin borçlunun ticaret sicilde kayıtlı adresinde yapıldığı, bu durumda İİK'nin 97/a maddesinde düzenlenen mülkiyet karinesinin borçlu lehine olduğunun kabulünün isabetli olup, ispat yükünün davalı üçüncü kişi üzerinde olduğu- Davalı üçüncü kişinin süresinde sunmuş olduğu cevap dilekçesinde Mahkemece toplanan deliller haricinde ticari defterler ve banka kayıtlarına da dayanmış olduğundan, davalının tüm delilleri toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile davanın kabulüne yönelik hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Haciz sırasında üçüncü kişi yararına istihkak iddiasında bulunan kişi her ne kadar üçüncü kişi şirketin yetkilisi olduğunu belirterek istihkak iddiasında bulunmuş ise de, dosya arasında bulunan vekaletnameden, istihkak iddiasında bulunanın T.C. sınırları dahilindeki gayrımenkulleri satma, araç satış ve alım işlemleri ile hesap açma ve para çekme, vergi ve muhasebe işlemleri yapma, elektrik, doğalgaz, telefon ve su bağlatma, abonelik iptalleri, ADSL abonelik ve devri işlemleri gibi konularda yetkili olduğunun anlaşıldığı, üçüncü kişi şirketi idari olarak temsil etme yetkisinin bulunmadığı, davalı üçüncü kişi tarafından hacizden itibaren İİK’nin 96/3. maddesinde belirtilen yedi günlük süre içerisinde yapılmış bir istihkak iddiası da bulunulmadığı gözetilerek, davacı alacaklının istihkak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı-
Kural olarak icra mahkemesi kararlarının uygulanması için kesinleşmesi gerekmez ise de, mahkemece daha önce verilen bir icra mahkemesi kararı sonradan verilecek karara esas alınacak ise yani; hakim kararını önceki karar üzerine inşa edecek ise, yargılamanın düzenli bir şekilde ilerlemesini sağlamak için, önceki mahkeme kararının kesinleşmesini beklemek gerekeceği-