Genel mahkemenin ancak karar aşamasından önce eğer o yerde bir kadastro tutanağı düzenlenmişse, o takdirde dosyayı re’sen kadastro mahkemesine devredeceği, öte yandan dosya karara çıkmışsa, mahkemenin dosyadan elini çekmiş sayılacağı, yeniden dosyayı ele alarak, önceki kararı yok farzederek yeni bir hükümle görevsizlik ya da gönderme kararı veremeyeceği, bu dosyanın ancak yasa yolundan geçtikten sonra hakimce yeniden ele alınabilmesinin olanaklı olacağı-
Mahkemenin, eski kararında direnirken bu kararının gerekçesini genişletebileceği ancak yeni bir delile dayanamayacağı-
Usulün 381 ve 388. maddelerinin emredici kurallardan olmalarına rağmen hükmün yokluğunu ortaya koyacak esaslı kaidelerden olmadığı, bu maddelerin bir mahkemenin kararının geçersiz kıldığına dair usul hukukunda bir hükmün mevcut olmadığı, bu durumda sadece temyiz sebeplerinin varlığından söz edilebileceği, hükmün yok sayılabilmesi için taraflara tebliğ edilen hükmün mahiyetinin, son duruşma zaptında belirtilmemiş olması gerekeceği, son duruşma tutanağına hükmün mahiyeti geçirilerek tefhim edilmişse artık ortada hukuken bağlayıcı bir hükmün varlığının kabulünde duraksama olmaması gerekeceği, buradan giderek mahkemece usule aykırı biçimde verilen Daire bozmasına uyma kararının davacı taraf yönünden usuli kazanılmış hak doğurmayacağı-
Davalının başlangıçta duruşmaya katılmadığı ve cevap vermemiş olmakla, davayı inkar etmiş kabul edileceği, buradan hareketle duruşmaya hangi aşamada katılmışsa, (ıslah dilekçesinden sonraki aşamada dahi) dava dilekçesindeki olayları inkar etmiş sayıldığından bu kapsam içerisinde kalmak ve savunmanın genişletilmesi yasağı içinde kalmak koşuluyla delillerini bildirebileceği ve bu amaca yönelik tanıklarının dinlenmesini isteyebileceği, bununla birlikte yargılama sırasında yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceği-
Karar düzeltme yolu açık olan işlerde Yargıtay’ca kararın bozulması halinde bozma ilamının taraflara tebliği ve karar düzeltme süresinin beklenmesinin gerekeceği, bu usulü işlemler tamamlanmadıkça yeniden duruşma açılmasının ve karar verilmesinin mümkün olmayacağı-
Yerel mahkemece ilk kararın gerekçesinde açıklandığı üzere, kaynak suyunun her iki köyün müşterek kullanımında olduğu kabul edilerek, davalı köyün davacı köyün kaynak suyundan faydalanmasına engel olduklarından bu müdahalenin önlenmesine karar vermek gerekmiştir, denilerek hüküm fıkrasının da bu amaçla davalı köyün (bu müşterek kullanmayı önleyen) elatması amaçlanarak müdahalenin menine karar verildiği, gerekçesiyle bir bütünlük arz eden hüküm fıkrasının bu bakımdan açık olduğu, önlenen elatmanın, müşterekliği önleyen müdahaleye yönelik olduğu ve onu sonuçlandırmayı karar altına aldığı, gerekçenin bu açıklığına ve onu tamamlayan hüküm fıkrasına rağmen, davacı köyün hükmü kendi aleyhinde olan bu gerekçe nedeniyle, gerekçeden dolayı temyiz etmediği, çünkü, HUMK’nun 427. maddesinden yararlanarak bu gerekçeden dolayı yerel mahkeme kararını, kaynak suyunun müstakilen kendi kullanımlarında bulunduğu savunması ile temyizde hukuki yararına dayanarak kanun yoluna başvurabilecekleri, işte bunu
H.U.M.K.nun 381. ve 388. maddeleri emredici hükümlerden olup kamu düzeni amacı ile vazedildikleri, bu maddeler hükmünce kararların alenen tefhim edilmesinin gerekeceği, davanın tamamen reddine veya kabulüne dair karar tefhim edildikten sonra bundan dönülerek yeni bir hükmün kurulamayacağı, aksinin kabulünün mahkemelere güveni sarsacağı için hiç bir süretle üstün görülemeyeceği- Mahkemeler ve Yargıtay’ın ancak, İçtihadı Birleştirme Kararından sonra el koydukları benzer işlerde İçtihadı Birleştirme Kararı ile bağlı olacakları, 10.4.1992 günlü tevhidi içtihadın; münhasıran kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunması, kısa karara aykırı düşen gerekçeli kararın yazılması konusu ile bağlı ve sınırlı olarak kabul edildiği- Kıyaslama yoluyla T.i İçtihatların uygulama alanını genişletmenin hukuken mümkün olmayacağı, aksinin kabulü halinde, anılan T.i İçtihatta 381. ve 388. maddelerinin yürürlüğünü koruyan ve önemini yineleyen oybirliği ile alınmış kabule aykırılık oluştur
Davacıların karar düzeltme istemleri de reddedildiğine göre kesin nitelikte olan bozma kararının davalı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğuracağı, aksinin kabulü halinde usuli kazanılmış hakkın ortadan kaldırılacağı-
Hakimin, davacının istemi ile bağlı olup, istemden daha fazlasına hüküm veremeyeceği, davacının dava dilekçesinde, davalının mahkum edilmesini istediği alacak miktarını, açık ve kesin biçimde bildirmesi gerekeceği, mahkemenin, dava konusunda bir arttırma yapılmamışsa, başlangıçta belirtilen istekle bağlı olacağı, burada belirtilen miktarın üzerine çıkamayacağı, ancak, istekten daha azına hükmetmenin mümkün olduğu-
Anayasa Mahkemesinin HUMK.nun 87/son cümlesinin iptal kararının sadece ek dava yerine kısmi ıslah yolu saklı tutulan alacakları aynı davada isteme kolaylığı getirmiş olup, zamanaşımı, temerrüde düşürme gibi usul ve yasa hükümlerini değiştiriş olmadığı,kısmen ıslahta, tamamen (kamilen) ıslahın aksine ıslah tarihine kadar yapılmış bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmayacağı, kısmı ıslahın, yapıldığı tarihten ileriye yönelik olarak hüküm ifade edeceği-