Davanın elatmanın önlenmesi isteği ile Asliye Hukuk Mahkemesinde açılıp görevsizlikle sonuçlandığı, davacı iddiası ve dava dilekçesi kapsamına göre davanın zilyetliğin korunması isteği niteliğinde olduğu, kural olarak bu tür uyuşmazlıklarla ilgili davaların görülmesinin HUMK.nun değişik 8.maddenin II/3.fıkrası gereğince Sulh Hukuk Mahkemelerine ait olacağı, görev itirazı davanın her safhasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece kendiliğinden göz önünde tutulabileceği-
Verdiği hüküm Yargıtay tarafından bozulan bir mahkemenin, bozmaya uyabileceği gibi, direnme kararı da verebileceği, yine, bozmaya uyulması açık bir biçimde olabileceği gibi, eylemli bir uymanın da söz konusu olabileceği, eğer mahkeme, bozma kararını benimsediği anlamına gelen herhangi bir işlem yapmış; başka bir ifadeyle, bozma kararı gereğince araştırmaya girişmiş ise, bu tutumunun bozmaya eylemli bir uyma niteliğinde olacağı, bozmaya açıkça veya eylemli olarak uyan mahkemenin, artık bu uyma ile bağlı olup, direnme kararı veremeyeceği, çünkü, bozmaya uyulmasının, bu husus kendi yararına olan taraf bakımından usuli kazanılmış hak doğuracağı-
Bozma kararından sonra mahkemenin kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar vermesi gerekeceği-
Hakimin, yargılamanın başında hangi (çekişmeli) olayların ispatı için delille gösterileceğini ve gösterilecek delillerin neler olduğunu tespit ettikten sonra taraflarca delillerini göstermelerini bildireceği, tarafların aynı oturumda ya da mümkün olmazsa verilecek uygun süre içinde delilleri bildireceği, bu sürenin kesin olması gerekeceği-
Yanların dinlenmesini istedikleri tanıklarını mahkemeye getirmeye zorlanamayacakları, tanıkların mutlaka Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 253. ve devamı maddelerine uygun dinlenilmesi gerekeceği, yasaya uygun olmayan ara kararına dayanılarak verilen süre ve kesin sürenin geçersiz olacağı, savunmayı kısıtlayan önemli bir usul yanlışlığı olacağı-
21.4.2000 günü başlayan 1 aylık sürenin, 21.5.2000 günü sona erdiği, ancak 21.5.2000 günü resmi tatil (olayımızda Pazar) gününe rastladığından süre 22.5.2000 günü (olayımızda Pazartesi) mesai saati bitimine kadar uzamış olup, ihtarnamenin süresi içinde yapıldığının kabulü gerekeceği-
Zilyetliğe dayalı elatmanın önlenmesi davasında, davacının ibraz ettiği davalının parmak izi ile onaylanmış harici satış senedi altındaki parmak iznin davalı tarafından keşif sırasında açıkca kabulü halinde, harici satış senedinin geçerlik kazanacağı–
Kıyaslama yoluyla İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama alanını genişletmenin hukuken mümkün olmayacağı, aksinin kabulü halinde, İçtihadı Birleştirme Kararında usulün 381 ve 388. maddelerinin yürürlüğünü koruyan ve önemini yineleyen oybirliği ile alınmış kabule aykırılık oluşturulacağı gibi, belirtilen yasa maddeleri işlemez hale getirilmiş olur ki, yargı yetkisinin aşılmasına yol açan bu yönün kabul edilemeyeceği, yine, usulün 381 ve 388. maddelerinin emredici kurallardan olmalarına rağmen hükmün yokluğunu ortaya koyacak esaslı kaidelerden olmayacağı, bu maddelerin bir mahkemenin kararını geçersiz kıldığına dair usul hukukunda bir hükmün mevcut olmayacağı, bu durumda sadece temyiz sebeplerinin varlığından söz edileceği, hükmün yok sayılabilmesi için taraflara tebliğ edilen hükmün mahiyetinin, son duruşma zaptında belirtilmemiş olması gerekeceği, son duruşma tutanağına hükmün mahiyeti geçirilerek tefhim edilmişse artık ortaya hukuken bağlayıcı bir hükmün varlığının kabulünde duraksa
Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekeceği-
Davada verilen kararın red veya kabul şeklinde olmasının ya da red gerekçesinin derdestlik durumunu etkilemeyeceği-