Davacının, yerel mahkemenin davanın kısmen kabulüne ilişkin direnme kararının kesinleşmesinden önce davadan feragat etmiş olması nedeniyle, Yargıtay’ın bu tür durumlara ilişkin istikrarlı uygulaması olan, davadan feragate ilişkin beyan hakkında bir karar verilmek üzere hükmün (salt bu nedenle) bozulmasının gerekeceği-
Yerel mahkemenin Yargıtay bozma ilamına uyulup-uyulmaması konusunda herhangi bir karar vermeksizin, tedavüllü tapu kaydını celp ederek mahallinde keşif yaptığı ve bu keşfin sonuçlarına vermiş olduğu direnme kararında dayandığı anlaşıldığından usulüne uygun bir direnme kararının mevcut olmayıp bozma çerçevesinde toplanan delillerin gerekçe yapıldığı yeni bir hüküm oluşturulduğunun kabulünün gerekeceği-
Anayasa Mahkemesinin iptal kararının, iptal edilen yasa kuralına dayanılarak daha önce verilip kesinleşmiş olan hükme etkili olmasının olanaklı olmayacağı-
Aynen hüküm altına alınan düzeltme istemi bakımından yapıda kat mülkiyeti kurulmadığı için tapu ile paydaş olan tüm hissedarların davada taraf durumu olması zorunlu olup aksi halde davaya katılması sağlanmadan bunların aleyhine de sonuç doğuracak hüküm kurulamayacağı-
Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin gerekeceği-
Anılan davaların aynı sözleşme kapsamından kaynaklandığı, davalar ayrı mahkemelerde açılmış olsa bile aynı sebepten doğduğundan biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyeceği, bu nedenle, mahkemece, HUMK.nun 45. maddesi uyarınca aralarında bağlantı bulunan davaların birleştirilerek bir sonuca ulaşılması gerekeceği-
Kanunun lafzına ve amacına göre yorumlanması gerekeceği, amaçsal yorumun hukukun evrensel ilkesi olduğu, amaç açık ise yoruma gidilemeyeceği, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun amacı açık olarak “hükmün verildiği tarihte yürürlükte olan tarifenin esas alınması olduğundan ve yürürlük tarihi konusunda ayrık bir hüküm bulunmadığından değişikliğin derdest davalara da uygulanması gerekirken aksine bir yorumla değişikliğin ancak kanunun yayımından sonra açılacak davalara uygulanacağının kabulünün isabetsiz olacağı-
Davacının «suya yapılan elatmanın önlenmesi» istemine dayalı olarak açtığı ve kesinleşen davadan sonra, davalının kuyusunun derinliğini arttırdığı ve bu nedenle davacının kuyusunun etkilendiği gözönünde tutulursa, açılan ikinci «el atmanın önlenmesi» davası için -artık davanın nedenini oluşturan olaylar farklı olduğundan- bir kesin hükmün varlığından söz edilemeyeceği–
Kesinleşen bu hüküm ile eldeki davanın taraflarının, konusunun ve nedeninin aynı olduğu, bu nedenle daha önce açılıp kanıtlanmama nedeniyle reddedilen bu hüküm eldeki bu dava bakımından HUMK.nun 237. maddesine göre kesin hüküm teşkil edeceği, kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Kanunun lafzına ve amacına göre yorumlanması gerekeceği, amaçsal yorumun hukukun evrensel ilkesi olduğu, amaç açık ise, yoruma gidilemeyeceği, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun amacı açık olarak “hükmün verildiği tarihte yürürlükte olan tarifenin esas alınması” olduğundan ve yürürlük tarihi konusunda ayrık bir hüküm bulunmadığından değişikliğin derdest davalara da uygulanması gerekirken aksine bir yorumla değişikliğin ancak kanunun yayımından sonra açılacak davalara uygulanacağının kabulünün isabetsiz olacağı-