Her ne kadar, bozma kararına uyulmakla davalı yararına usuli kazanılmış hak meydana gelmiş olabileceği düşünülür ise de, davacı O. Kaftanoğlu’nun temyiz itirazları için Dairece olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması olgusu karşısında , bu davacının temyiz itirazlarının önceki inceleme sırasında gözden kaçmış olduğunun ve bu eksikliğin maddi hataya dayandığının kabul edilmesi gerekeceği, maddi hatanın varlığı halinde bu maddi hata sonuca etkili bir nitelik taşımakta ise maddi hataya dayanan bozma kararına uyulmakla usuli kazanılmış hakkın meydana gelmeyeceği-
743 sayılı Türk Kanunu medenisinin bazı maddelerinin ve 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinin değiştirilmesine dair Kanun”un yürürlüğe girmesinden sonra Medeni Kanun’un 134/3.maddesi uyarınca verilen boşanma kararlarının kamu düzenine ilişkin bulunmadığından re’sen temyiz incelemesine tabi olmadığının kabulü gerekeceği-
Mahkeme dosyalarının Kalem Yönetmeliğine uygun olarak düzenlenmesi ve dizi pusulasına bağlanarak temyiz incelemesine gönderilmesi gerekeceği, bu hususun yargılamanın sıhhati açısından olduğu kadar eksiklerin tespitinde de önem taşıyacağı-
Davacı Türk Telekomünikasyon A.Ş.nin hangi yönüyle bakılırsa bakılsın bu kanun hükümlerine tabi olmayacağı, eş söyleyişle davacının anonim şirket statüsünde bulunduğu daire veya müessese olmadığı, diğer yandan şirketin açıkça özel hukuk hükümlerine tabi kılınması, sermayesinin tamamının devlete ait bulunmaması, göz önüne alındığında ne dava ve olay tarihinde ne de yargılamanın sürdürüldüğü aşamada 3533 sayılı yasa hükümlerinin davaya konu olayda uygulanma olanağının bulunmayacağı, bu nedenle davaya genel mahkeme sıfatıyla bakılıp sonuçlandırılması usul ve yasaya uygun olup, mahkemenin buna ilişkin direnmesinin de yerinde olacağı-
Anayasanın 153/5 fıkrasında iptal kararının geriye yürümeyeceği ilkesinin benimsenmiş olmasının nedeninin iptal edilen kanuna dayanılarak o tarihe kadar yapılmış bir çok bireysel işlemi geçersiz kılmamak, bu yüzden kişilerin hukuksal güvenliği ve hukuk düzeninin istikrarı açısından çok büyük sakıncalar doğmasını önlemek olduğu-
Temyiz isteği harca tabi ise harcın yatırıldığı tarihte yapılmış sayılacağı, Sulh Hukuk Mahkemesince verilecek kararların temyiz süresinin tebliğ tarihinden itibaren 8 gün olduğu-
Yanlar arasındaki uyuşmazlığın, yargılama evresinde salt faize özgülenmiş bulunmasına, bu konuda verilen ilk kararın davacı tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşmiş ve davacının onama isteminde bulunması sebebiyle davalılar yönünden de usuli kazanılmış hak oluşmuş bulunmasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekeceği-
Keşif giderlerinin yatırılması için kesin önel verirken, bu giderlerin açıkça neler olduğu gösterilmesi ve bir keşfin yapılabilmesi yönünden gerekli bütün giderler sayılıp açıklanması gerekeceği, bu anlamda; çekişmeli taşınmazın nitelik ve tasarruf durumunun saptanması amacıyla yapılacak keşif giderlerine değinen kesin önele ilişkin ara kararında,Hakim-Katip-Mübaşir, bilirkişiler gibi görevlilere ödenecek para ile keşif araç ücreti ve davetiye tebliğinin zorunlu kıldığı masrafın eksiksiz olarak gösterilmesi gerekirken keşif giderini oluşturan kalemlerin ayrıntılı ve tam olarak gösterilmediğinin anlaşıldığı, verilen ara kararına dayanılarak kesin süreye uyulmadığından söz edilerek davanın reddine karar verilmesinin olanaksız olduğu-
Somut olay bakımından karar düzeltme talebinde bulunan davacı vekilinin, harca tabi olmayan dilekçesini hakime süresinde havale ettirdiği; ancak, kalem personelince temyiz defterine süre geçtikten sonra 26.03.2002 tarihinde kaydedilme nedenini gösteren bir tutanak tutulmadığı, karar düzeltme dilekçesinin geç getirildiğine dair böyle bir tutanak düzenlenmediğine göre, bu durumun karar düzeltme talebinde bulunan aleyhine yorumlanamayacağı, o itibarla karar düzeltme talebinin süresinde yapıldığının kabulü gerekeceği-
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyulması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğünün meydana geleceği, usuli kazanılmış hak olarak tanımlayacağımız bu durumun, mahkemeye hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararındaki esas çerçevesinde işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getireceği-