Çekişmesiz yargı sonucu alınan kararların maddi anlamda kesin hüküm oluşturmayacakları, somut olayda; davacıların, mirasçılık sıfatlarının gizlenmiş olması karşısında hasımlı olarak aldıkları ikinci mirasçılık belgesi ile M. oğlu A.’nin mirasçıları olduklarını kanıtladıkları ve belgelendirdikleri, daha önce açılan davada nazara alınan mirasçılık belgesinin kesinleşen yeni bir hükümle ortadan kaldırıldığı, bu hükmün HUMK.nun 445/3.fıkrasında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi sebebi olduğu, böyle bir hükme dayanılarak yargılamanın yenilenmesi isteğinde bulunulmasının mümkün olacağı-
Temyiz(kesinlik) sınırının belirlenmesinde, temyiz isteminin ilişkin bulunduğu yerel mahkeme kararının verildiği tarihteki yasa hükmünün esas alınması gerekeceği-
Hüküm fıkrasının (sonucunun) hükümde çok açık biçimde yazılmasının gerekeceği, hüküm fıkrasının hükmün esası olduğu, hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek (talep) sonuçlarından her biri hakkında verilen hüküm ile taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında, birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekeceği, hükmün (ilamın) icrası sırasında şüphe veya tereddütler doğmaması ve böylece ilamın icra edilememesi gibi bir durumla karşılaşılmaması için hüküm fıkrasının çok açık olmasının gerekeceği-
Aslolan kısa kararda, hüküm fıkrası oluşturulmamış; yalnızca "önceki kararda direnilmesine" denilmekle yetinildiği, o itibarla mahkemece, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiğini belirten HUMK.nun 388.maddesinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesinin doğru olmayacağı, direnme kararının bu nedenle bozulması gerekeceği-
Özel Daire bozma ilamına hangi nedenlerle uyulmadığı, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve mahkemenin bozulan önceki kararının neden hukuka uygun görüldüğü hususlarının direnme kararında açıklanmasının, onun hukuka uygunluğunun denetlenebilmesi açısından kesin bir zorunluluk olduğu, direnme kararlarının, yapıları gereği, Yasa’nın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin bir iddiayı içerdiklerinden, o iddianın yasal ve mantıksal gerekçelerini de ortaya koymak zorunda olacakları, öte yandan, herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin direnme kararı verilmesinin, hakimin yargılama görevini savsaması olarak dahi düşünülmesinin mümkün olacağı-
Feragatın yapıldığı anda kesin hükmün neticelerini doğuracağı, dava feragat nedeniyle reddedildiği için harcın tamamlanmasından da söz edilemeyeceği-
Her iki taraf vekillerinin vekaletnamelerinde tahkimden dolayı yetkiler verilmişse de bunların hakem heyetinin tayini, iddia ve savunmaya yönelik olduğu, tahkim usulünü belirleme, uygulanacak kanunu değiştirme gibi yetkileri kapsamadığı, sözleşme ve bu sözleşmeyle kabul olunan tahkimde uygulanacak usulle ilgili değişikliğin ancak yetkili kişiler eliyle ve yine sözleşmede ortaya konulan usulle olanaklı olacağı, taraflar arasındaki sözleşme asıl olup; görev belgesinin değişiklik yapan bir sözleşme veya yeni bir tahkim şartı olarak kabul edilemeyeceği, bunun yanında görev belgesinde imza sahibi vekillerin de bu güce sahip yetkiyle donatılmadıkları, sonuç itibariyle; istisnai bir yol olan tahkimde taraf iradelerinin asıl olacağı ve taraf iradelerinin sözleşmenin akdedildiği tarihte geçerli olan Türk Kanunlarının uygulanması yönünde ortaya konulacakları, bu kanunun da 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu olacağı-
Dava, alacak istemine ilişkin olup, Sulh Hukuk Mahkemesince hükme bağlandığı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 434. maddesinin 2. fıkrası gereğince temyiz isteğinin, harca tabi ise harcın yatırıldığı tarihte yapılmış sayılacağı, Sulh Hukuk Mahkemesince verilecek kararların temyiz süresinin tebliğ tarihinden itibaren 8 gün olduğu, temyiz için yasada öngörülen 8 günlük sürede temyiz başvurusunda bulunulmadığından, sürenin dolmasından çok sonra verilen temyiz dilekçesinin süre yönünden reddi gerekeceği-
Mahkeme kararının direnme kararı olarak nitelenebilmesi için, bozma sonrası başkaca hiçbir araştırma yapılmadan ve delil toplanmadan, bozmadan önce de dosyada bulunan bilgi ve belgelere dayanılarak karar verilmiş olmasının gerekeceği, mahkemece “davacı yanın evlenme yönünden gerekli hazırlık ve girişimlere başlandığı konusunda bir beyanda bulunmadığı” hususuna işaret eden bozma ilamına uyulup uyulmamasına karar verilmezden önce davacı yanca bozma sonrasında verilen dilekçe ekinde ibraz edilen nişan fotoğrafları, nikah günü kağıdı, nakliye ve teklif föyü gibi belgeler dosyaya delil olarak alındığı ve direnme gerekçesinde de bu delillere dayanıldığı, bu durumda ortada varlığından söz edilebilecek bir direnme kararı mevcut olmayıp, yeni bir hükmün bulunduğunun kabulü gerekeceği-