Yayının gerçeklik unsuru taşıdığına ilişkin kanıt bulunmadığı, bu konuda sunulan başka yayınların kanıt niteliği taşımadığı, davacının adını taşıyan holding lehine kesinleşmiş yargı kararları bulunduğu, yayında davacı ismi küçük bir bölümde yer alıyor ise de sayfanın tamamının tarikatlarla ilgili olması karşısında bütünlük itibariyle bu yayının orta seviyede bir okuyucuda davacının tarikatlarla ilgili olduğu kanısını uyandıracağı, beyanına yer verilen yazarın bu açıklamasının dayalı tarafından araştırılmadan yayımlandığı, yayının gerçekliğinin davalıca kanıtlanamadığı, bu nedenlerle davacının kişilik hakkına saldırıda bulunduğu sonuç ve kanaatine varıldığından takdir olunacak manevi tazminatla davalıların sorumluluğuna karar verilmesinin gerekeceği-
Yayınlanmasında kamu yararı bulunan «gerçek» ve «güncel» bir haberin (eleştirinin), özle biçim arasındaki denge kurularak verilmesi durumunda, hukuka aykırılığının ortadan kalkacağı ve tazminata hükmedileceği -Karar verme hakkının sınırlarının belirlenmesinde en önemli unsurlardan biri olan «gerçeklik» unsurunun burada «somut gerçeklik» olmayıp, «kararın verildiği andaki olayın beliriş biçimine göre görünüşteki gerçeklik» olduğu- yayınlanan haberin «gerçek» olması halinde, yayında «hukuka aykırılık» bulunduğundan söz edilemeyeceği ve davacı lehine -kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu kabul edilerek- manevi tazminata hükmedilemeyeceği–
Değerlendirmelerin hukuka aykırı ve ağır saldırı teşkil etmesine, yazıda davacının fiziksel özelliklerinin gülünç ve korkutucu bir tasvirle değerlendirilmiş olmasının tecavüzün ağırlığını artırmasına yine davacının önce Genelkurmay Başkanlığı ve daha sonra milletvekilliği yaparak tanınmasının tecavüzün ağırlığını oluşturmada bir diğer önemli faktör olmasına, davalıların sosyal çevresi ve ekonomik durumu itibarıyla zarurete düşmeden hükmedilen tazminatı ödeme gücüne sahip olduklarının anlaşılmasına göre, davacı yararına hükmedilen 7.000.000.000 TL. manevi tazminat miktarının makul olacağı-
Olay sırasında bir kamera çekimi olmamasına rağmen, yayında manken şahıslar ve abartılı görüntülerin eşliğinde yanların birbirlerine ağır sözler söyleyip sandalye ve takunya atma, sille tokat vurma düzeyinde kavga ettikleri canlandırma ile izleyiciye sunulup kamu oyunda bu yönde bir kanı oluşturularak giderek bu kişilerin uygarca tartışma yapamadıkları kaba ve hoşgörüsüz kişiler oldukları, uygun olmayan bir yerde yarı çıplak vaziyette kavga eden bu kişilerin toplumca kınanması gerektiği intibası uyandırılmış olduğundan verilen haberde özle biçim arasındaki denge bozulduğundan davacı lehine manevi tazminat koşullarının gerçekleştiğinin kabulünün zorunlu olduğu-
Anılan eserler arasında intihal bulunup bulunmadığını doğru bir şekilde saptama olanak ve yetkisine sahip olan davalının, gerçekte intihal bulunmadığı halde, anılan dilekçeleri vererek ve üstelik günlük bir gazetede bu yönde haber yapılmasına şu veya bu şekilde vesile olarak, davalıyı, başkasının eserinden intihal yapan bir akademisyen durumuna düşürdüğünün, böylece kişilik haklarına saldırdığının kabulüyle somut olayda davacı yararına manevi tazminata hükmedilebilmesi için gerekli koşulların oluştuğu-
Davalıların belirtilen eylemlerinin hukuka aykırı olduğu, eylemle sonuç arasında illiyet bağının bulunduğu, davalıların olumsuz sicil vermeleri sonucu davacının kişilik haklarının zarar gördüğü anlaşıldığına göre, Özel Dairenin davalıların kin, hınç, düşmanlık ve benzeri duygularla davrandıklarının kanıtlanamadığını söyleyebilme olanağının bulunmayacağı-
Yayınlanan mektubun bütünü gözetildiğinde davacının köydeki işsiz ve dar gelirli vatandaşları düşünerek yaptığını belirttiği bu fabrikanın kapatılması veya açılamaması durumuna yönelik olarak mektubunda PKK’dan bahsedildiği, bu sözcüklerin davacı amaçlanarak değil köylülerin işsiz kalmaları durumunun sakıncalı olduğunu belirtmek amacıyla yazıldığı anlaşıldığından bu yönünde davacının kişilik hakkına saldırı oluşturduğunun benimsenemeyeceği-
Yazıda eleştiri sınırları aşılmış olup, konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık bulunmadığına, amaç aşıldığına göre yazıda belirtilen şirketlerle davacının Amerika gezisi sırasında yaptığı görüşmelerin içeriğine ilişkin araştırma yapılmasının gerekli olmayacağı, bilfarz, araştırma yapılıp davacı İGDAŞ’ın yabancı sermayeli şirketlere satışına yönelik görüşme yaptığı tespit edilse bile amacı aşan, konu ile anlatım arasında düşünsel bağ bulunmayan davaya konu haberin hukuka uygun sayılmasına olanak bulunmadığından; mahkemece davacı yararına manevi tazminata hükmedilmesinin usul ve yasaya uygun olacağı-
Dava konusu edilen yayının büyük bölümü davacının yürütücülüğünde hazırlanan raporun eleştirilmesi niteliğinde olmakla birlikte yayında kullanılan “bu rapordan tuvalet kağıdı bile olmaz” şeklindeki ifade ile, eleştiri sınırları aşılarak öz ile biçim arasındaki dengenin bozulduğu, hukuka aykırılığın oluştuğu, yayında kullanılan bu sözler başlı başına kişilik haklarına ağır ve haksız bir saldırı oluşturduğundan manevi tazminata hükmedilmesinin gerekeceği-
Tazminat takdir edilmesi konusunda yerel mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlığın bulunmadığı, davaya konu olan, davalı tarafından davacıya karşı sarfedilen sözlerin, genel havası itibariyle ağır, BK.'nın 49. (şimdi; TBK. mad. 58) maddesindeki kişilik haklarına ağır ve haksız tecavüzün bütün unsurlarını içerdiği, röportajın televizyon kanalında yayınlanmasının ve geniş bir kitle tarafından izlenmesinin tecavüzün ağırlığını arttıracak nitelikte olduğu, tecavüzün yöneltildiği kişinin öncelikle bakanlık ve daha sonra milletvekilliği görevini yaparak tanınmış olmasının, tecavüzün ağırlığını oluşturmada bir diğer önemli faktör olduğu, davalının sosyal çevresi yaptığı iş ve ekonomik durumu itibarıyla zarurete düşmeden hükmedilen tazminatı ödeme gücüne sahip olduğu, bu nedenlerle davacı yararına hükmedilen 10.000.000.000 TL. manevi tazminatın olayın oluşuna uygun düşeceği-