Okuldaki bir kısım öğretmenin okul idaresine hitaben yazdıkları dilekçelerden ve idare mahkemesi dosyası içinde bulunan soruşturma raporundaki ifadelerden davacının ve tayin olan diğer arkadaşlarının okuldaki huzuru bozdukları, sendikal faaliyetleri aşan davranışlar içine girdikleri, baskı oluşturmaya çalıştıkları hususunda emarelerin mevcut olduğu, o halde, davaya konu tutanak ve üst yazıların kasıtlı bir biçimde yazıldığının söylenemeyeceği, davanın reddi gerekeceği-
Dernekler Yasasındaki kuralların yasaya konuluş nedenleri, benzeri nitelikteki Vakıfların, (mütevelli heyeti, kurucular kurulu, genel kurul, kongre gibi değişik isimler altında anılan) üst düzeydeki karar organlarının toplantıları için de aynen geçerli ve gerekli olacağı, bu bakımdan ilgili yasalarda ve Tüzükte yer almamakla birlikte vakıfların senetlerine, genel kurulun ilk toplantısında çoğunluğun sağlanamaması durumunda ikinci toplantının en az bir hafta sonra yapılmasını öngören bir kuralın konulmasının yerinde olacağı, uygulamada, ilk toplantının başlamasının veya çoğunluğun sağlanamaması nedenine dayalı olarak ertelenmesinin, çoğu kez, imza karşılığı yoklama yapılması, çoğunluğun sağlanabileceği olasılığına dayalı bekleme gibi nedenlerle bir saate varan gecikmeler ile gerçekleşebildiği dikkate alındığında da, ikinci toplantının bir saat sonra yapılmasının bir anlamının olmayacağı, yerel mahkemece direnme kararına dayanak alınan bazı vakıf Resmi senetlerinde, ikinci toplantının a
Maliklerin nüfus kayıtlarının tesbit olunmamasının veya adreslerinin bulunmamasının, bu şahısların ölü olduklarının ya da gaip olduklarının kabulü için yeterli olmayacağı-
Vakıf mütevellisinin yetkisiz olduğu bir konuda tasarrufta bulunarak, kira sözleşmelerine vakfı borç altına sokacak şekilde hüküm koymasının hukuken bir sonuç doğurmayacağı; vakfın bu hükümlerle bağlı olmayacağı, böyle bir hükmün, davacıya da herhangi bir hak bahşedemeyeceği-
E.de bulunan hakimin haksızlığının kabul edilmiş olmasının mağdur savcıyı zaten huzura kavuşturduğu, böylece kişinin kısmen tatmin edilmiş olduğu göz önüne alındığında, zarar görenin bir meslektaşının eylemi nedeniyle sarsılan mesleki itibarının her halde para ile ve tüm olarak onarılacağını düşünmenin de bir bakıma onun kişiliğine ve yargı görevine saygısızlık anlamını taşıyacağının da unutulmaması gerekeceği, tazminatın miktarının davacının kişilik değerini artırmayacağı gibi azaltmayacağı, burada menfaatler arasındaki ince dengenin yakalanması, manevi tazminatın amacına uygun değerlendirilmesi, hak ve nesafet kurallarına uygun olması ve daha da önemlisi toplumsal anlamda ve Anayasa karşısında hassas ve apayrı öneme sahip aynı meslek mensupları arasında biri yararına zenginleşme, diğeri zararına da fakirleşme ölçüsüne varacak bir takdirden de kaçınılması gerekeceği-
İddia ve savunma hakkının kullanılmasının ancak meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle olması gerekeceği, tarafların yargı Mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmalarının gerekeceği, ancak bu serbestinin, dava konusu olayın aydınlığa kavuşması, bir başka anlatımla, hakkın meydana çıkarılmasına vesile olması amacına hizmet etmesi gerekeceği, o dava sebebiyle söylenmesinde ve yazılmasında yarar bulunmayan, diğer bir deyişle davanın aydınlığa kavuşmasında ve hakkın meydana çıkarılmasında hiçbir olumlu etkisi olmayan, başkalarının kişilik haklarına saldırı oluşturabilecek yazı ve sözlerin kullanılmasında haklı bir gerekçenin var olduğunun söylenemeyeceği, avukatlık mesleğinin icrasında yüksek özen gösterilmesinin gerekeceği, avukatın dilekçeyi yazarken düşüncelerini olgun ve objektif bir biçimde açıklaması gerekeceği, meslek çalışmasında hukuka ve yasalara ilgisiz açıklamalardan kaçınmak ve savunma heyecanına rağmen karşı tarafı ve davada
Şikayet nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığını ileri sürerek, şikayet edilenler tarafından açılan tazminat davalarında şikayet hakkının dolaylı da olsa bir emareye dayalı olarak kullanılıp kullanılmadığının araştırılması gerekeceği, şayet şikayet konusu iddialarla ilgili olarak emare varsa şikayetin haklı olduğu sonucuna varılabileceği, şikayete konu iddiaların doğruluğu belirlenemiyorsa,şikayette bulunmayı haklı kılabilecek bir emare bulunup bulunmadığına bakılması gerekeceği, herhangi bir emare olmaksızın şikayet yapılması durumunda şikayet hakkının kötüye kullanılmış sayılacağı, emare bulunması durumunda ise şikayet hakkının hukuka uygun olarak kullanıldığının kabul edilmesi gerekeceği-
Hakimin manevi tazminata karar verme yetkisinin “özel haller” ve “adalet ”ile sınırlı olduğu, MK. 4 uyarınca, “hakimin takdir hakkını hak ve nasafate uygun şekilde” kullanması ve bunu yaparken, tarafların kusur oranını, sıfatını, bulunduğu sosyal ve ekonomik durumunu araştırarak ve takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstererek, istek sahibinin olaydan duyduğu acıyı gözönüne alarak ve davalıyı da ekonomik yönden zor (müzayaka) duruma düşürmeyecek bir miktara hükmetmesi gerekeceği–
Kural olarak; yayın yoluyla kişilik haklarına saldırının varlığını kabul için ; haberde gerçeklik,kamu yararı ve toplumsal ilgi, güncellik ve konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık sınırlamalarından herhangi birinin bulunmamasının gerekeceği, davacının tazminat istemine konu haber yazılarının maddi olgulara dayandığı, dayanılan olguların doğru olması halinde olayın yorum ve eleştirisinin hukuka aykırılığından söz edilemeyeceği, hatta Cumhuriyet Savcısı olan davalının olayı soruşturma şeklinin eleştirisinin, olayın önemi ve gelişmeler dikkate alındığında eleştiri sınırları içerisinde olduğu, ne var ki, davacıya isnat edilen eylemin haber yazının özüne bakıldığında ölen M. Göktepe’ nin fotoğraflarının saklanması ve ya da en azından kaybından sorumlu olunması olduğu, davacı Cumhuriyet Savcısının habere konu fotoğrafları bizzat çektirerek resmi tutanaklara geçtiği, sanıklar hakkında verilen görevsizlik kararında açıkça belirtip, düzenlenen dizi pusulasına da eklediği dosya kapsamı il