Muvazaa iddiasının kanıtlanması için keşif tek başına yeterli bulunmayıp, diğer kanıtların tamamlayıcı unsuru olduğu, bu nedenle, taşınmazda fiili taksim bulunmadığının anlaşılması halinde davacıya tapuda gösterilen satış bedeli ile masrafların toplam bedelini depo etmek üzere süre verilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece, uyulan bozma ilamı, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacının temsilcisi olduğu dava dışı Hydrotechnik firmasına ait arıtma sistemlerinin fotoğraflarının davalı tarafından broşürlerinde kullanıldığı, davalının hiçbir ilgisi olmadığı halde yabancı firmanın adının davalı broşürlerinde net olarak göründüğü, davalı şirketin bu şekilde aldatıcı ve dürüstlük kuralına aykırı davranışının TTK’nın 54vd. maddeleri uyarınca haksız rekabet teşkil ettiği, davacının uğradığı zararın miktarı tam olarak tespit edilememekle birlikte TTK’nın 58/d (ETTK.56/d), BK’nın 50 (EBK. 42). maddeleri gereğince olayların olağan akışı dikkate alınarak hakkaniyete uygun bir maddi tazminata hükmetmek gerektiği-
Eşlerin boşanma iradeleri gerçek/samimi olsun veya olmasın, eylemli birlikteliklerini 5510 sayılı Kanunla getirilen yeni düzenleme sonrasında da sürdürdüklerinin veya söz konusu düzenlemeden itibaren anılan tür ve nitelikte bir beraberliğe başladıklarının kanıtlanması durumunda, başka bir anlatımla eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun saptandığı durumlarda, Türk Medeni Kanunun 2. maddesi kapsamında hakkın kötüye kullanımının varlığı kabul edilerek ilgililere gelir/aylık tahsisi yapılmaması, bağlanan gelirin/aylığın da kesilmesi gerekeceği-
Davacının miras ve diğer paydaşların payını satın almak suretiyle maliki olduğu taşınmazın, davalının açtığı tapu iptal ve tescil davası sonucunda davalı adına tesciline karar verildiğini; davacı adına olan tapu kaydı iptal edilmeden önce taşınmaz üzerine 350'ye yakın çeşitli meyve ağaçları dikip etrafını da beton kazık ve telle çevirerek masraf yaptığını; davalının, bu nedenle sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek açtığı davada, ağaçların dikildiği tarihte tapu kaydının davacı üzerinde olması ve 1988 yılında açılıp 2009 yılında kesinleşen tapu iptali ve tescil davasının geçirdiği aşamalar dikkate alındığında, davacının iyiniyetli olduğunun kabul edilemeyeceği, davacı, taşınmazın 1988 yılından beri davalı olduğunu ve tapu kaydı üzerinde tedbir bulunduğunu bile bile dürüst davranma kuralına aykırı olarak ağaç dikmiş olup, mahkemece; davacının kötüniyetli zilyet olduğu kabul edilerek, TMK. mad. 722/3 gereğince inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacının iddiasının toplantıya çağrının usulüne uygun yapılmadığına ilişkin olduğu, bu gerekçeyle iptal kararı verilebilmesi için eksikliğin alınan karara etkili olması gerektiğini; davacının payı % 33,37 olup, kararın % 33,37 ve 33.26 oranda hisse sahibi ortaklar tarafından alındığı, davacının toplantıya katılmasının kararı etkilemeyeceği, genel kurulun istenen kişiyi müdür olarak tayin edebileceği, şirkete ikinci bir müdür tayininin yasaya, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verildiği-
Üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmamasının, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmesinin gerekeceği-
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, bir süre davacı şirkette çalışan davalı Y.’nin, bu işten ayrıldıktan sonra davacıyla benzer nitelikte ürünler üreten bir firma kurmasının ve burada çalışmasının başlı başına haksız rekabet teşkil etmediği, haksız rekabetin gerçekleşmesi için dürüstlük kuralına aykırı davranışın gerektiği, davalı Y.’nin bu nitelikteki bir davranışının ve haksız rekabetin varlığının kanıtlanamadığı-
Mahkemece, davalının davacının ürettiği buzdolabına ek garanti vermesinin satıcı ile alıcı arasında gerçekleşen ve satıcının yasal ayıba karşı tekeffül sorumluluk süresini uzatmayı amaçlayan ve hukukumuza göre yapılması mümkün bulunan bir sözleşme olması, sırf bu şekilde sözleşme yapılmasının TTK 54 ve devamı maddelerine göre haksız rekabet teşkil etmemesi, davalının, davacı tarafından üretilen ürün için ek garanti vermesinin yalnız başına o ürünü kötülediği anlamına gelmeyeceği, davacının ürettiği ürünün, davalı tarafından TTK mad. 55/1 anlamında kötülendiğini ve TTK 54 ve 55. maddeleri kapsamında haksız rekabet teşkil edecek bir eylemin varlığının iddia ve ispat edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği-
Davalının, sözleşme özgürlüğüne dair genel hükümler çerçevesinde davacı ile ticari ilişkisini sebep göstermeksizin kesme hakkı da bulunduğu diğer yandan, davacı ile haksız rekabet edebilecek ticari konumda ve sektörde de bulunmadığı; ancak, bu davalının ticari ilişkisini kesmesine sebep olarak gösterdiği hususlar ile, sözleşme özgürlüğüne ilişkin ilkeler ile pasif husumeti olmadığı dikkate alındığında, aleyhine olarak açılan haksız rekabet nedeniyle tazminat davasının şartlarının oluşmadığı ve haksız açıldığı sonucuna ulaşıldığı, diğer davalılar açısından ise haksız rekabet nedeniyle tazminata sebebiyet verildiğinin davacı tarafından, buna yol açan haksız fiillerinin ispatı sureti ile kanıtlanması gerektiği-
İrade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (Subjektif unsur), hemde iş hayatındaki dürüstlük kuralları açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanmasının zorunlu olduğu,bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırılabileceği ve verdiği şeyi geri istiyebileceği, yeterki hatanın ileri sürülmesi T.B.K. mad. 34.ve M.K.nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmaması gerektiği-