Dava konusu genel kurullar 03.06.2011 ve 05.07.2011 tarihli olduğu , 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 2/1-a bendine göre, “Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önce meydana gelen olayların hukukî sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişlerse, o kanun hükümlerinin uygulanacağı, somut uyuşmazlık bakımından da dava konusu genel kurulların yapıldığı tarihler nazara alındığında, anılan genel kurullarda alınan kararların iptaline yönelik işbu davanın da 6762 sayılı Yasa hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği-
"Davacının kesinleşen kararın tebliğinden önce yaptığı başvurunun kanuni ve süresi içinde yapılmış işe iade başvurusu olmadığı" gerekçesi ile davanın reddine karar verilmişse de, davacının başvuru hakkı ihtarnameyi çektiği tarihte doğmuş olup bu tarihten itibaren 4857 s. K. mad. 21/5 uyarınca, davacının süresi içinde başvurmuş olduğu- Kararın kesinleştiğini bir aylık süre içinde öğrenme imkanı bulunan işverenin kesinleşen kararın tebliğinden sonra işe başlatılma başvurusunda bulunulmadığını ileri sürmesinin dürüstlük kuralları ile bağdaşmadığı- Kesinleşen kararın tebliğinin, işçinin başvurusu ile ilgili olduğu ve bu sebeple kesinleşen kararın işverene tebliğinin gerekmediği-
Taraflar arasında imzalanan fuar katılım sözleşmesi uyarınca katılım bedelinin tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin davada, davalının, sözleşmenin yapılmasından hemen sonra yapmış olduğu destek başvurusunun, gerekli ödemeyi yapmaması nedeniyle reddedildiği, davalının, sözleşmeden caydığı yönündeki iradesini fuar tarihinden kısa bir süre evvel davacıya bildirdiği, destek alınması için üzerine düşen yükümü yerine getirmeyen davalının, sözleşmede elyazı ile yazılı cayma hakkını kullanmasının TMK. 2 kapsamındaki iyiniyet kurallarına uygun olmadığı-
Kira bedelinin uyarlanmasına ilişkin davada, mahkemece; yerinde uygulama yapılıp, uzman bilirkişiler düşüncesinden de yararlanmak suretiyle, kiralananın niteliği, kullanma alanı, konumu, bölgede kira parasını da etkileyecek normalin üstündeki imar ve ticari gelişmeler gibi değişiklikler, emsal kira paraları, vergi ve amortisman giderlerindeki artışlar araştırılıp, değerlendirilerek, sonuçta işlem temelinin çöktüğü, sözleşmedeki çıkar dengesinin katlanılamayacak derecede davacı aleyhine bozulduğunun benimsenmesi halinde kiracının ne miktar kira parasından sorumlu olacağının belirlenmesi, böylece sözleşmedeki kira parasını, tarafların amacına uygun objektif iyiniyet, hak ve nesafet kurallarının elverdiği ölçü ve düzeyde uyarlanması, aksi halde ise davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Sözleşmenin uyarlanmasına ilişkin kural ve yöntemler ile dava konusuna ilişkin hukuki nitelendirme hakim tarafından yapılması gerektiğinden, davacının talebi kira parasının uyarlanmasından çok “kira parasının tespiti” olduğundan, mahkemece kira tespitine ilişkin esas ve usullere göre inceleme yapılması gerekirken yanlış nitelendirme ile “kira uyarlama davası” olarak görülen davada davanın reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Temsil yetkisinin TMK'nın 2. maddesindeki genel ilke uyarınca dürüstlük kurallarına uygun olarak kullanılması gerektiği, yoksa bu kurala aykırı olarak kullanılan ve bu yüzden hakkın kötüye kullanılması niteliğinde bulunan bir kullanımın (temsilcinin amaca ve temsil olunanın çıkarlarına aykırı davranışı, temsil yetkisinin temsil olunanın çıkarlarına hizmet etmesi, temsilcinin 3. kişiyle amaca ve temsil olunanın çıkarlarına aykırı sözleşme yapması vb.) hukuk düzeni tarafından korunmayacağı-
Ecrimisil davalarında davalının uzun süreli kullanımı söz konusu ise, bu kullanıma ses çıkarmayan davacının zımni muvafakatinin var olduğu yönünde "fiili karine" oluşacağı ve bu karinenin aksi davacı tarafından kanıtlanmadıkça, ecrimisil talep edilmesinin TMK. mad. 2'de yer alan dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edeceği-
11. HD. 11.07.2014 T. E: 7344, K: 13053-
Taraflar arasında, davaların görüldüğü sırada da devam eden bir hukuki danışmanlık sözleşmesinin mevcut olması ve özellikle bu sözleşmedeki "...müvekkilin dava ve takip işleri, danışmanlık hizmetine dahil değildir. Bu işlere ait ücretler, dava ve takip konularının içeriklerine göre taraflarca değerlendirilecek, karşılıklı mutabık kalınması halinde, ayrıca ücretlendirilecektir..." şeklindeki özel düzenleme karşısında, davacı ve davalı arasında hiçbir yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığının kabul edilemeyeceği- Taraflar arasındaki sözleşme ilişkisini, “danışmanlık hizmeti” ile “dava ve işler” şeklinde, birbirinden bağımsız olarak değerlendirmenin isabetsiz olduğu- Davalar yönünden vekalet ilişkisinin, taraflar arasındaki “danışmanlık hizmeti” konusundaki ilk ve esas sözleşmede yer verilen özel bir düzenleme sonucunda gerçekleştiği açık olup “Hizmet Hukuk Müşavirliği” olarak adlandırılan, hizmet ve vekalet sözleşmelerinin unsurlarını kapsayan, karma nitelikteki bu tip danışmanlık sözleşmelerinin, Avukatlık Kanunu’nun 164/4. maddesinde öngörülen sınırlandırmalardan bağımsız olarak geçerli olarak kabul edildiği ve bu konudaki ihtilafların da, tarafların serbest iradeleri ile düzenledikleri ve geçerli olan bu sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği- Taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi bütün olarak değerlendirip, dava konusu uyuşmazlığın da, sözleşmedeki özel düzenleme esas alınarak çözümlenmesi gerektiği- Tahkim davalarını takip edip sonuçlandıran davacı avukatın, vekalet ücretine hak kazandığı ancak gerek danışmanlık sözleşmesinin gerekse bu sözleşmedeki özel düzenlemenin gereğini yerine getirmeyen, davalı müvekkiline ücret konusunda bilgi ve hesap verip, olası bir mutabakat sağlamayan davacının, edimlerini ve vekalet sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemiş olmasının, kendi lehine sonuçlar doğurması kabul edilemeyeceğinden, mahkemece, söz konusu tahkim davalarında, davacı avukatın, davalıya sağladığı hukuki yardım nedeniyle sarf etmiş olduğu emek ve mesaisine karşılık, hak ve nesafete göre alması gereken vekalet ücreti tespit edilip, tespit edilecek bu miktar üzerinden hüküm kurulması gerektiği-
Mahkemece, tüm dosya kapsamına, toplanan delillere ve düzenlenen bilirkişi raporuna göre, davalının ticaret unvanında AYKON kelimesinin haksız bir şekilde kullanıldığı ve her iki şirketin tescilli ticaret unvanlarının karıştırılmaya müsait olduğu, davacının AYKON ibaresinin kullanımı bakımından üstün hakkının bulunduğu, davada TMK mad. 2 kapsamında bir dürüstlük kuralına aykırılıktan söz edilemeyeceği, tarafların faaliyet alanları itibariyle de benzerliğin bulunduğu gerekçesiyle, açılan davanın kabulü ile davalının ticaret unvanında yer alan AYKON ibaresinin TTK’nın 54. maddesi kapsamında (yeni TTK.56) silinmesine karar verildiği-