Uyuşmazlık; onalım hakkını kullanmak isteyen davacının kendi payından pay satmasının dürüstlük kurallarına aykırı olup olmadığı, bu durumun önalım hakkını kullanmasına engel teşkil edip etmediğine ilişkin olup, davacının davanın açılmasından sonra herhangi bir şekilde payını yitirirse davacının paydaşlığından söz edilemeyeceğinden şuf'a hakkının kullanılmasının da mümkün olmaması gerekeceği-
Aile konutu şerhinin niteliği- Tapuya aile konutu şerhi konulmamış olsa bile eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiillerinin TMK’nun 194/I hükmü ile sınırlandırılmış olduğu; sınırlandırmanın aile konutu şerhi konulduğu için değil zaten var olduğu için getirilmiş olduğu, bu sebeple tapuya aile konutu şerhi verilmese bile o konutun ‘aile konutu’ özelliğini taşıdığı, bu madde ile getirilen sınırlandırmanın açıklayıcı ve emredici nitelikte olduğu-
Vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil olmadığı takdirde bedel istemi- Vekilin üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlü olduğu- Üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa MK. mad. 2 gereğince vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması gerektiği-
Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükünün davalı alacaklıda olduğu- Davalı tarafın dayandığı kira sözleşmesinin her zaman düzenlenebilir nitelikte olduğu, üçüncü kişi olan davacı bakımından ispat vasıtası olmadığı, davalı kiralayan tarafından resmi mercilere sunulmamış olduğu, yani başka bir anlatımla davalının alacağının varlığını ve miktarını takipten önce düzenlenen belgelerle ve usulüne uygun diğer delillerle kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesinin isabetli olduğu; kira sözleşmesinde belirtilen çeklerin ödenip ödenmediği hususlarının tartışılmasına gerek bulunmadığı- Davanın kabulü halinde bu tür davalarda kıyasen uygulanan İİK. mad. 235/3 uyarınca sıra cetvelinde davalıya ayrılan satış bedelinin yargılama giderleri de dahil olmak üzere öncelikle davacıya tahsisine, artan para olması halinde davalıya verilmesine karar verilmesi gerektiği-
Kira parasının günün şartlarına uyarlanarak tespiti istemine ilişkin davada, sözleşmedeki kira bedelinin, tarafların amacına uygun objektif iyiniyet, hak ve nesafet (TMK 2/1, 4. md) kurallarının elverdiği ölçü ve düzeyde brüt olarak belirlenmesi gerektiği-
Dürüstlük kuralı (TMK. mad. 2) gereğince; üçüncü kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması gerekeceği- Davacı tanıkları “davacının ceza evinde iken öldürdüğü şahsın yakınları tarafından tazminat davası açılacağı telkiniyle korkutularak vekaletname alındığını, bu vekaletname ile taşınmazların önce davalının kayınbiraderine, daha sonra davalıya devredildiğini, bu kişilerin alım güçleri olmadığını”, davalı tanıkları ise “taşınmazların bedeli mukabilinde satın alındığını, davalının davacı cezaevinde iken masraflarını karşıladığını” ifade etmişlerse de, mahkemece bu konuda araştırma yapılmamasının ve davacının davanın açıldığı ve vekaletnamenin düzenlendiği tarihte hükümlülük nedeniyle vesayet altında olup olmadığı hususu tespit edilmeden hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu; mahkemece öncelikle davacının vekaletnamenin düzenlendiği tarihteki vesayet durumunun tespit edilmesi, halen vesayet altında ise vesayet makamından husumete izin kararı alınmak suretiyle vasi huzurunda davanın görülmesi, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının değerlendirilmesi ile varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Akdin sona erdirilmesi için davalı kiracıya süreli ihtarname gönderilmesinin dava şartı olduğu benimsenerek, ihtarın tüm kiralayanlar tarafından keşide edilmemesi nedeniyle hukuki sonuç doğurmayacağından davanın redd mi gerekir; yoksa ihtar keşide edilmesi gerekmediğinden, ihtarın dava şartı olmadığı, zira TBK. 316/3’de düzenlenen kiracının kiralanana kasten ağır zarar vermesi ve kiraya verenlerle komşular bakımından çekilmez bir durum yaratması nedeniyle, kiracıya süre tanınmasına ve ihtarda bulunulmasına gerek olmadığından, ihtarın tüm kiralayanlar tarafından keşide edilip edilmediği önem arz etmez mi? İhtarın gerekli olduğu kabul edilse de, kiracının tüm kiralayanlar tarafından ihtar düzenlenmediği savunmasında bulunmasının hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olduğu gerekçesi ile davanın kabulünün gerekir mi? Her dava, aksine hüküm bulunmayan hallerde açıldığı tarihte yü-rürlükte bulunan mevzuat hükümlerine göre çözümleneceğinden, mahkemece yargılama sırasında yürürlüğe giren TBK. mad. 316/3 gereğince değil, 818 s. BK. mad. 256 gereğince değerlendirilmesi yapılması gerekeceği-
Tapu iptal ve tescil davalarında olduğu gibi zilyetlik şerhinin ihyası davalarının da kayıt malikine karşı açılacağı- Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme gücü bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç altına girebilme ehliyetinden söz edilemeyeceği- Ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Mirasbırakanın ehliyeti olduğunun tespit edilmesi halinde vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının incelenmesi gerekeceği; dürüstlük kuralı (TMK. mad. 2) gereğince; üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması gerekeceği-
Yabancı şirket tarafından yapılan icra takibinde; alacağın yargılama sırasında Türk vatandaşına temlik edilmesinin, takibe teminatsız devam edilebilmesi için yeterli olduğu-
Yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptal, tescil olmazsa alacak isteğine ilişkin davada, davacılar ve davalının aynı köy nüfusuna kayıtlı oldukları, davalının durumu bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda olduğu, dinlenilen tanıklar arasında aynı köyden olmayan tanığın beyanları da göz önüne alındığında, iyi niyetli kabul edilemeyeceği ve TMK. mad. 1023'de yer alan koruyucu hükümden yararlanamayacağı-