Davacı tarafın tüm talepleriyle ilgili ayrı ayrı, açık ve infazda tereddüde yol açmayacak şekilde hüküm kurulması gerekeceği-
Yoksun kalınan kira bedeli karşılığı ............ TL'nin her bir ayın muacelliyet tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan yine müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine” şeklinde karar verilerek hüküm ile gerekçe arasında çelişki oluşturulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
Asıl davada, davalılar hakkında gerekçesi açıklanarak bir hüküm kurulmuş olmakla birlikte, birleşen davada davalı şirket yönünden gerekçesi açıklanmaksızın davanın kabulüne karar verildiği, mahkemece, HMK'nin 297. ve 298. maddeleri ve Anayasa'nın 141. maddesinin 3. fıkrası hükümleri nazara alınmadan birleşen davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı-
Mahkemece, gerekçede sözleşme uyarınca belirlenen tarihte taşınmazın teslim edilemeyeceği anlaşıldığından, davacının sözleşmenin feshinde haklı olup, ödediği bedeli talep edebileceğinin belirtildiği, ancak davacının ödediği bedel yanında davalıya teslim ettiği ve sözleşmenin feshi ile birlikte tarafına iadesini talep ettiği 37 adet bonoyla ilgili olarak gerekçede bir açıklamada bulunulmadığı gibi hüküm fıkrasında da davacının bu talebiyle ilgili olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulmadığından, taleplerin tümü hakkında olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulmamış olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
Dava dilekçesinde iş akdinin, ne zaman ve hangi işveren nezdinde sona erdiği ve ne sebeple sona erdiği açıklanmamış ve fesih sebebi olarak herhangi bir sebep belirtilmemiş olduğundan, mahkemece yapılan yargılama sonunda davacının iş akdinin ... tarihinde kıdem tazminatı ödemesini gerektirecek şekilde feshedildiği gerekçesiyle kıdem tazminatı ile fazla çalışma ve genel tatil alacakları hüküm altına alınmış ve davalı işveren ile dava dışı şirket arasında fiili ve organik bağ olduğu kabul edilmiş ise de, mahkemece bu hususlara ilişkin soyut birkaç açıklama dışında hiçbir gerekçenin gösterilmemiş olduğu- Mahkemece davacının dava dilekçesinde açıklamadığı fesih tarihi, şekil ve sebebinin ne olduğu ve davalı şirket ile dava dışı şirket arasındaki ilişkinin fiili ve organik bağ olduğuna ilişkin gerekçenin temelleri ve maddi dayanakları ortaya konulmadan, davacının diğer şirket nezdindeki çalışmasının kıdem tazminatını gerektirecek şekilde sona erdiğinin kabulünün hatalı olduğu- 
Mahkemece, kısa kararda “12.363,58 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline” yazıldığı halde hüküm fıkrasında“ 189.000 USD'nin 5.1.2005 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline” şeklinde karar verildiği, böylece kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturulması ve bu çelişkinin tashih yada tavzihle de giderilmesine imkan bulunmaması nedeniyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297. maddesi gereğince hükmün bozulması gerekeceği-
Davacı işçinin (somut olayda) bir kısım işçilik alacağının miktar ve değerini belirleyebilmesi için, elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması, bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da mümkün olmaması ve alacağının miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hâle geleceği bir durumla karşı karşıya olmadığından ve davacının hizmet süresi konusunda da taraflar arasında ihtilaf bulunmadığından, davacının iddia ettiği ücrete ve hizmet süresine göre kendisine ödenmesi gereken kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarını, kıdemine göre hak kazandığı ve varsa kullandığı yıllık izin süresine göre yıllık izin ücreti alacağını belirleyebilecek durumda olduğu ve bu durumda belirsiz alacak davası olarak açtığı davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerektiği- "Hukuki yararın tamamlanabilir bir dava şartı olduğu ve hukuki nitelendirmenin mahkemeye ait olduğu" gerekçesiyle "direnme kararının onanması gerektiğine" dair görüşlerin HGK çoğunluğunca kabul edilmediği-
Davacı asıl ve birleşen her bir dava ile ayrı ayrı talepte bulunduğuna göre, mahkemece, her bir dava için ayrı ayrı hüküm kurularak ayrı ayrı yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerekeceği, o halde, mahkemece, tüm davalar için ayrı ayrı karar verilmesi gerekirken asıl ve birleşen dosyalar için ortak karar verilmiş olmasının, HMK’nun 297 ve devamı maddelerinde belirtildiği şekilde usul ve yasaya aykırı olduğu-
İİK. mad. 363/1 uyarınca icra hukuk mahkemelerince verilecek kararların temyiz süresi tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren 10 gün olduğu-  Hükme ilişkin tüm hususlar gerekçesi ile birlikte tefhim ile açıklanmazsa, temyiz süresinin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlayacağı- "Borçlu şirketin haciz adresinde kurulduğu, iki kurucu ortağın borcun doğum tarihinden önce hisselerini devrederek borçlu şirket ortaklığından ayrıldıkları, 3. kişi şirketin ise borcun doğum tarihinden sonra haciz adresinde kurulduğu, her iki şirketin faaliyet alanlarının aynı olduğu, borçlu şirketin borcun doğum tarihinden sonra haciz adresinden taşındığı, buna göre her iki şirketin belli bir süre haciz adresinde birlikte faaliyet gösterdikleri, dava konusu haciz esnasında yapılan evrak araştırmasında borçlu şirket adına başka bir takip dosyasına ilişkin haciz tutanağı ve kartvizitler bulunduğu, vergi yoklama fişlerine göre her iki şirketin aynı telefon numaralarını kullandıkları, yoklama fişinde haciz adresi iş yerinin asıl kiracısının borçlu şirket olduğunun, 3. kişi şirketin faaliyet göstereceği alanın ise borçlu şirketten kiralandığının, 2011 yılı 2. ayından itibaren ise tamamen 3. kişi şirketin faaliyet göstereceğinin, ... tarihli 3. kişi şirketin muhasebe sorumlusunun imzasını taşıyan yoklama fişinde ise, iş yerinin borçlu şirketten kiralandığının, 3. kişi şirketin borçlu şirketin bir alt kolu olarak faaliyet gösterdiğinin, çalışan işçilerin borçlu şirket tarafından sigortalı olduğunun, 3. kişi şirketin beyanda bulunan muhasebe sorumlusu dışında sigortalı işçisinin olmadığının, borçlu şirketin haciz adresinin 30 m2'lik kısmında faaliyetine devam ettiğinin beyan edildiği, ... tarihli yoklama fişinde beyanı bulunan muhasebe sorumlusunun tanık olarak dinlendiği, tanığın '3. kişi şirketin borçlu şirket ile aynı işçiler, aynı makineler ve aynı işe devam ettiğini' beyan ettiği" ve bu kapsamda İİK. mad. 97/a uyarınca, mülkiyet karinesinin borçlu, dolayısıyla alacaklı yararına olduğu, ispat yükü altında olan ve karinenin aksini her türlü delille kanıtlama olanağına sahip davacı 3.kişinin, karinenin aksini güçlü ve inandırıcı delillerle ispatlayamadığı; istihkak iddiasının, alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla danışıklı olarak ileri sürüldüğünün ve muvazaalı işlemler yapıldığının kabulü gerektiği-
Kararların hüküm kısımları infaz edilecek olmasına rağmen, kararın gerekçe ve hüküm fıkrası arasında mevcut çelişki oluşturulmasının bozma nedeni olduğu-