Davacı İngilizce dil kursu eğitimi almak üzere sözleşme imzaladığını, ancak kursa başladıktan kısa süre sonra, vaat edilen niteliklerde bir eğitimin verilmediğini, aldığı eğitim seviyesi ve kalitesinin kendisine söylenen nitelikleri taşımadığını, 40 kişilik sınıflarda derslerin öğretmensiz sadece kaset ve bilgisayar ekranına dayalı eğitim verildiğini görünce yazılı fesih bildiriminde bulunduğunu, ödediği miktarın tahsili için yaptığı icra takibine haksız itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptali istemli dava açmış olup, sözleşmenin feshi nedenlerinden olarak gösterilen, eğitim kalitesinin düşük olduğuna ilişkin iddia, kursiyerlerin beklentilerine göre değişebilen sübjektif bir değerlendirme olup, somut veri ve sonuçlara dayanmadığından dikkate alınamayacağından taraflar arasındaki sözleşmenin geçerli olduğu, davacının haklı olarak feshettiğini ispatlayamadığı-
HUMK nun 187/2 maddesi uyarınca yetki itirazı ilk itirazlardan olup, aynı yasanın 190. maddesine göre hadiseler şeklinde esasa girilmeden önce incelenip karara bağlanması gerekir. Bu konudaki kararın, her iki tarafa da tefhim ve tebliği gerekir. Somut olayda davalının yetki itirazı konusunda bu şekilde bir inceleme yapılmamış, yetki itirazının yerinde bulunmadığı hususu esas hakkındaki hükmün gerekçesinde belirtilmiştir. Bu hal, savunma hakkının kısıtlanmasına yol açan esaslı bir usul hatası olup, kararın bozulmasını gerektirir-
Taraflar arasındaki sözleşme ‘’eser sözleşmesidir’’ve kural olarak 5 yıllık zaman aşımı süresine tabidir. B.K’ nun 128. maddesi uyarınca zamanaşımı alacağın istenebilir olması ile işlemeye başlar. Yanlar arasında sözleşmeden kaynaklanan ‘’kesin hesap’’ ticaret mahkemesi kararı ile çıkmıştır. Bu durumda uyuşmazlık konusu alacak için zamanaşımı, mahkeme hükmünün kesinleşmesi ile başlayacağından, takip ve dava tarihi itibarı ile zamanaşımı süresi dolmadığından, mahkemece, uyuşmazlığın esasına girilerek oluşacak duruma göre karar verilmesi gerekir-
Taraflar arasındaki sözleşmede vade farkına ilişkin bir hüküm bulunmadığı, davalının takibe konu faturalara süresinde itiraz ettiği ve vade farkı ödenmesine ilişkin ticari bir örf ve âdet de olmadığı anlaşıldığına göre, davanın reddedilmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Alacaklı, ilamda ayrıca yazılı olan ve edayı içeren inkâr tazminatı, yargılama gideri ve vekâlet ücretini aynı takip dosyasında takip edebileceği gibi, bunları ayrı bir takip dosyasında da takibe koymasında herhangi bir usulsüzlüğün bulunmayacağı-
Müvekkilin davacı avukatı haklı olarak azlettiği daha önce taraflar arasında görülen kesinleşmiş davada sabit olmuştur. Haklı azil halinde avukat vekâlet ücreti talep edemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Demans hastalığının bir anda ortaya çıkan bir rahatsızlık olmayıp evveliyatının ve ağır gelişen bir sürecinin olduğu gözönüne alındığında bu rahatsızlığın, rapor ile tespitinden çok kısa süre öncesinde yapılan avukatlık ücret sözleşmesine dayanılarak talepte bulunulamayacağı-
Taraflar arasındaki sözleşmede “temerrüt faizinin, temerrüt tarihinde bankanın kısa, orta ve uzun vadeli cari kredi faizlerinden en yüksek olanının %50 fazlası nispetinde uygulanacağı” hüküm altına alındığına göre, davacı bankanın davalıların temerrüt tarihinde fiilen uyguladığı cari faiz oranları ve buna göre uygulanması gereken temerrüt faiz oranı saptanıp, uzman bilirkişi kurulundan rapor alınarak, uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekeceği-