Davacı sözleşmeye dayalı para alacağının tahsili istemiyle bu davayı açmıştır. Kural olarak HUMK 9 maddesi gereği her dava ve icra takibi, açıldığı tarihteki davalının ikametgâhı mahkeme ve icra dairesinde açılmalıdır. Ancak HUMK.10 maddesi gereğince sözleşmeden doğan dava ve takiplerde akdin ifa edileceği yer mahkeme ve icra dairesi de açılacak dava ve icra takibinde yetkilidir. Bu bağlamda BK.73. maddesine göre para alacağı aksi kararlaştırılmamış ise; alacaklının ikametgâhında ödenmesi gerekir. HUMK.10 ve BK.73/1 maddesine göre; alacaklının ikametgâhındaki icra dairesinde takip yapabileceği ve dava açabileceği-
Takip konusu edilen tazminat alacağı trafik kazası sonucunda doğmuş olup, zararın miktarını belirleme yargılamayı gerektirdiğinden likit bir alacak değildir. O halde, icra inkâr tazminat isteminin reddi gerekirken kabulü doğrultusunda karar oluşturulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Dava, tüketici sorunları hakem heyeti kararının iptali ve alacağın tahsili talebine ilişkindir. 4077 sayılı Kanun uyarınca, belli miktarın altındaki uyuşmazlıklarda tüketici sorunları hakem heyetine başvurmak zorunludur. Bu uyuşmazlıklarda heyetin verdiği kararlar tarafları bağlar. Bu kararlar, ilamların yerine getirilmesi hakkındaki hükümlere göre yerine getirilir. Taraflar bu kararlara 15 gün içinde tüketici mahkemelerinde itiraz edebilirler. İtiraz, kararın icrasını durdurmaz. Ancak talep halinde hâkim, tedbir yoluyla kararın icrasını durdurabilir. Tüketici sorunları hakem heyeti kararlarına karşı itiraz üzerine tüketici mahkemelerinin verdiği karar kesindir. Mahkemece, itiraz üzerine taraf delilleri toplanıp, işin esası incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, dosyayı yeniden hakem heyetine yollama kararını, isabetli bir karar sayılmaz-
Davacı, “davalıya sattığını iddia ettiği malların bedelini alamadığını” ileri sürerek dava açmış, davalı taraf duruşmalara gelmeyerek davayı inkâr etmiştir. Bu durumda, davacının iddiasını kesin delillerle kanıtlaması gerekir. Davacı defterlerinin usulüne uygun tutulmadığı bilirkişi incelemesi ile saptandığından, lehine delil teşkil etmeyeceği yasa hükmü gereğidir. Ne var ki, davacı, tarafların ticari defterlerine delil olarak dayandığından ve taraflar da tacir olduklarına göre, davalının ticari defterlerinin de incelenmesi ve deliller hep birlikte değerlendirilerek karar vermek gerekirken, mahkemece davalı defterleri incelemeden karar oluşturmasının bozmayı gerektireceği-
Davalının borcu kabul etmesi, ancak ödediğini iddia etmesi üzerine ispat yükü davalıya aittir. Mahkemenin, ispat yükü kendisinde bulunmayan davacıya yemin teklif edebileceğini hatırlatması, davacının yemin teklifine zorlanması anlamına gelir. Bu durumda, yeminin davalı tarafından eda edilmiş olması davacı aleyhine sonuç doğuramayacağı-
Alacaklının takibe dayanak aldığı ilam; itirazın iptali davası sonucunda verilmiş olup, bu durumda alacaklının takip tarihinden itibaren faiz istemesinde yasaya uygun olmayan bir yön olmayacağı, icra müdürünün aksine görüşünde isabet bulunmayacağı-
İcra takibinden önce temerrüde düşürülmeyen borçlunun takiple temerrüde düştüğü kabul edilip, takip tarihinden itibaren faiz istenebileceği-
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davalıya teslim olunan ancak ayıplı olduğu için reklamasyon faturası kesilen mamullerin ayıplı olup olmadığı konusundadır. Mahkemece “reklamasyon faturası üzerine, davacı şirket çalışanının ayıplı mal iddiasını kabul ettiği ve yeni bir anlaşma yaptığı” görüşü ile dava reddedilmiş ise de, dosyadaki belgelerden, şirket çalışanının davacı şirketi borçlandırma yetkisinin olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle mahkemece davalının elinde olduğu bildirilen mamuller üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, ayıplı olup olmadığı belirlenmeli, eserin reddi gerekiyorsa davanın reddine karar verilmeli, bedelden tenzil sureti ile eserin kabulü mümkün ise ayıplı imalat tutarınca icra takibine yapılan itiraz haklı görülerek, davanın “inkâr tazminatı talebi de reddedilerek’’ sonuçlandırılması gerekeceği-
İpoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takipte, ipotek 3. kişi tarafından verilmiş ise İİK. nun 149/b maddesi uyarınca hem asıl borçlu, hem de ipotek veren 3. kişi hakkında birlikte takip yapılması gerekir. Bir başka anlatımla ipotek veren 3.kişi ile asıl borçlu arasında mecburi takip ve dava arkadaşlığı vardır. Somut olayda kredi borçlusu hakkında takip yapılmamıştır. Taraf teşkilindeki bu eksiklik sonradan tamamlanamayacağı gibi, kamu düzeni ile ilişkili olduğundan, takibin her aşamasında ve süresiz olarak ileri sürülebilecek durumda olup, mahkemenin bu yönü gözetmeden işin esasına girerek karar oluşturmasının bozmayı gerektireceği-
Taraflar arasında temel ilişkinin bulunmadığı durumlarda, zamanaşımına uğramış çekin “delil başlangıcı” niteliğinde olmadığı, ancak temel ilişki varsa zamanaşımına uğrayan çekin “delil başlangıcı” niteliğinde olduğu, mahkemece temel ilişki yönünden toplanan deliller değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, davacının usuli kazanılmış hakkını ortadan kaldıran gerekçeyle “davanın reddine” karar vermesinin bozmayı gerektireceği-