İİK.67/2 maddesi hükmü uyarınca itirazın iptali davalarında alacağın belli ve bilinebilir olması durumunda istek halinde yerleşmiş Yargıtay kararları doğrultusunda icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerekmekte ise de, icra takibine konu alacağın haksız fiilden kaynaklanması ve alacağın gerçek miktarının ancak mahkeme hükmü ile belirleneceği, likit olmadığı dikkate alındığında; davacı tarafın icra inkâr tazminatı isteminin reddine karar verilmesi gerekirken, davacı yararına inkâr tazminatına hükmedilmesi ve hükmedilen tazminatın miktarının da gösterilmeyerek infazda kuşku yaratacak biçimde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olacağı-
Davacı, BK. nun 83. maddesi gereğince kendisine tanınan seçimlik hakkını Türk parası yönünde kullanmış olup, bu seçimlik hakkından dönerek “yabancı para” adı altında talepte bulunamayacağı-
Bir davada görev ve yetki hususu uyuşmazlık konusu olduğunda, öncelikle görev konusunun incelenmesi gerekeceği, bu konuda karar alınırken ayrıca yetki itirazını da karşılayacak şekilde hüküm kurulmasının bozmayı gerektireceği-
Davalı tarafından zamanaşımı def’inde bulunulmasına rağmen, bu konuda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi usul ve yasaya aykırı olduğundan, mahkeme kararının bozulması gerekeceği-
Davalı, borçtan şahsen sorumlu olmayan ipotek veren durumunda olup, TMK. nun 887. maddesi uyarınca kendisine ihtarat yapılmadan aleyhine ipotekli takibe girişilemeyeceği-
Hükmüne uyulan Daire kararında “ipoteğin asıl borçlunun borcunun teminatını teşkil etmek üzere tesis edildiği ve bu nedenle, kefillerin borçlarının ipotek kapsamında bulunmadığı; bir diğer ifade ile kefillerin sorumlu olduğu tutarın hesaplanması sırasında ipotek limitinin borçtan düşülmeyeceği” açıkça yazılmıştır. Bu belirleme karşısında “Yargıtay kararının hukuki yorum gerektirdiğine” ilişkin mahkemenin kabulünde isabet olmayacağı-
Mahkemece üç kez bilirkişi incelemesi yaptırılmış olmasına rağmen ilk bilirkişi raporu hükme esas alınmıştır. Oysa, üçüncü bilirkişi raporu kaçak elektrik kullanımının tespiti yönünden ikinci bilirkişi raporunu da doğruladığı gibi, borcun hesaplanması yönünden oluşa ve dosya içeriğine daha uygun görülmüştür. Bu durumda mahkemece üçüncü bilirkişi raporuna göre hüküm kurulması gerekirken itiraza uğrayan ilk bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının isabetli sayılmayacağı-
Mahkemece kredi ilişkisine konu sözleşmenin hükümleri gözetilerek, davalının BSMV’den sorumlu tutulması gerekirken, bu konudaki talebin reddine karar verilmesinin bozmayı gerektireceği-