Davalı şirket oto kiralama şirketi olup, aracını dava dışı şirkete kiraladığına göre, taraflar arasında tanzim edilen kira sözleşmesinin uzun süreli ve 3. kişileri bağlayacak nitelikte bir kira sözleşmesi olup olmadığı, aracın teslim edilip edilmediği, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma olup olmadığı, kira sözleşmesinin ve kira bedelinin maliye ve vergi dairelerine bildirilip bildirilmediği yönünden işleten ve kiracının ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılmak suretiyle kira sözleşmesinin fatura, ruhsat ve cari hesap hareketleri gibi yan delillerle desteklenip desteklenmediği, davalının iştenlik sıfatının devam edip etmediği hususlarının tartışılarak karar verilmesi gerekirken kiralama olayının davalı şirketle dava dışı şirketin iç ilişkisi olduğundan bahisle eksik inceleme sonucu yazılı olduğu biçimde hüküm tesisinin hükmün bozulmasına neden olacağı-
Dava konusu ortak giderin dayanağını oluşturan kat malikleri kurulu kararına davalı katılmışsa karar tarihi, kararın alındığı toplantıya katılmamışsa bu kararın kendisine tebliğ edildiği ya da başka bir biçimde borcunu öğrendiği tarih, bu da yoksa hakkında açılan icra takibi nedeniyle ödeme emrinin tebliğ edildiği tarih esas alınmalıdır. Mahkemece, yukarıdaki esaslar dikkate alınarak davalının dava konusu edilen ortak gider borcunu öğrendiği günün açıkça belirlenmesi, icra takibinden önce öğrenmediği saptandığında, gecikme tazminatının ödeme emrinin tebliğinden itibaren başlatılması gerekirken, bu konuda yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan borcun ait olduğu aydan itibaren gecikme tazminatının hesaplanıp buna göre hüküm kurulmasının, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Somut olayda vade farkı ödenmesi sözleşmeyle kararlaştırılmadığı gibi, vade farkı uygulamasının bulunduğu da davacı tarafından yasal delillerle kanıtlanamamıştır. O halde, davacının vade farkı faturası düzenlemesi ve davalıya tebliğ etmiş olması vade farkı alacağının kabulünü gerektirmez. Bu hukuksal sebeplerle davanın reddi yerine, mahkemece yazılı gerekçelerle kabulüne karar verilmiş olmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Davacı olay tarihinde trafik sigortası poliçesi bulunmayan davalının işleteni olduğu aracın, dava dışı kişiye çarpması sonucunda maluliyetine neden olduğunu ve kendilerince 3. kişiye tazminat ödendiğini, ödenen bu tazminatın davalıdan rücuen tahsili için başlatılan icra takibine itiraz nedeniyle de takibin durduğunu ileri sürerek davalı aleyhine yapılan takibe itirazın iptaline ve takibin devamına karar verilmesini talep etmiş, davalı ise, kazaya karışan aracı kazadan önce haricen satmış olduğunu öne sürmüştür. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabul edilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Dava, TTK.’ nun 1301. maddesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, kaza tespit tutanağında isim ve imzası bulunan tutanak mümzillerinin dinlenilmesi, olay tarihindeki yol (asfalt zemin) üzerinde kaygan madde olup olmadığının sorulması, kaza tarihinde, aynı yerde başka kazaların olup olmadığının mercilerden araştırılması ve varsa ilgili kaza tespit tutanaklarının istenilmesi, bu kazaların kaygan madde sebebiyle meydana gelip gelmediğinin tespit edilmesi ve gerektiğinde seçilecek bilirkişi kurulundan ayrıntılı rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde hüküm tesisinin hükmün bozulmasına neden olacağı-
Yargıtay’ın kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davasını gören mahkemenin, icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı da inceleyebileceği, mahkemenin yetkisine yönelik bir itirazın var olup olmamasının, bu sonuca etkili olmadığı, başka bir ifadeyle, itirazın iptali davasında, mahkemenin yetkisine itiraz edilmiş olsun veya olmasın, mahkemenin öncelikle icra mahkemesinin yerine geçerek, icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı inceleyerek, kesin olarak sonuçlandırması gerekeceği-
İnsan yaşamının söz konusu olduğu acil hallerde sağlık hizmetlerinden yararlanılmasının bir takım yasal prosedürlerin gerçekleşmesine bağlı olmayacağı- Hastane personeli ile medikal firma arasında acil durumda ihtiyaç duyulan malzemenin alımı konusunda bir sözlü sözleşme yapıldığı, alınan malzemenin kullanılması ve buna hastanenin bir itirazının olmaması nedeni ile artık yapılan sözlü sözleşmenin geçersizliğinin ileri sürülemeyeceği-
Avukatların avukatlık ortaklığı şeklinde çalışmaları kanunda sayılan koşullarla olanaklıdır. Avukatlık ortaklığı adına düzenlenmiş olan vekâletnamelerde, vekil sıfatı ortaklık tüzel kişiliğine aittir. Ortaklık tarafından verilmiş yetki belgesi bulunmadıkça, ortaklığı oluşturan avukatlardan her biri ortaklık tüzel kişiliğine verilmiş vekâletnamedeki yetkileri tek başlarına kullanamazlar. Dava dosyasına avukat ortaklığı adına düzenlenmiş vekâletname yanında davayı takip edecek avukatın yetki belgesi de ibraz edilmelidir. Bu şekilde işlem yapan vekilin yetki belgesini ibrazla, dilekçe ve beyanlarda ismini de belirtmesi gerekir. Avukatlık ortaklığı adına vekâletname ibraz edilmesi halinde, yetki belgesinin ibrazı için kesin süre verilmesi gerekeceği-
Dava, kooperatif aidat borcunun tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece aidat borcuna karşılık bono verilmiş olması ve bu bonoların ödenmiş olması esas alınmak sureti ile borç hesaplanması yapılmış ise de; öncelikle, davacı kooperatif tarafından “davalı ile bu şekilde ödeme planı düzenleyen kişinin kooperatifi temsile yetkisinin olmadığı” savunulmuş olup, mahkemece bu husus değerlendirilmeden hüküm oluşturmasının bozmayı gerektireceği-
Sulh hukuk mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulandığından yetki itirazının ilk oturuma kadar yapılması mümkündür. Bu nedenle davalı vekilinin 11.03.2009 havale tarihli cevap dilekçesiyle yaptığı yetki itirazı davanın ilk oturumundan önce yapıldığından süresindedir. Kural olarak HUMK.’ nun 9. maddesi uyarınca davanın davalının ikametgâhı mahkemesinde açılması gerekir.-