Mahkemece “davalının sözleşmeyi kefil sıfatı ile imzaladığı, yasadaki düzenleme karşısında tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi verenin asıl borçluya müracaat etmeden kefilden borcun ifasını isteyemeyeceği, borcun asıl borçludan tahsil edilmesinin mümkün olmadığı hallerde şahsi teminat vermiş kefilden tahsilinin istenebileceği, borçluya başvurmadan kefile başvurulamayacağı, sözleşmede davalının bulunmasına rağmen sorumluluk miktarının yer almadığı, sözleşmedeki garanti talebini kefalet olarak yorumlanması gerektiği, kefalet sözleşmesinin de kefalet miktarı belirli olmadığından geçerli olmadığı” gerekçesiyle, 5464 sayılı Yasanın 24/son maddesi uyarınca “zamansız açılan davanın reddine” karar verilmiş olmasında yasaya aykırı yön bulunmadığı-
Taraflar arasında akdedilen sözleşmeye göre davacı kayıtları delil niteliğinde olup, gerekirse bu kayıtların bilirkişiler tarafından davacı bankanın merkezinin bulunduğu yerde tetkiki ile talimat yoluyla İstanbul Mahkemesinden alınan raporda belirtilen hususlar da gözetilerek varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Tavzih istenebilmesi için hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek yoktur. İlam tamamen icra edilinceye kadar tavzih istenebilir. Hüküm ancak onu vermiş mahkemece tavzih edilebilir. Dosya kapsamından, davalının soyadındaki karışıklık nedeniyle hükmün infaz edilemediği, mahkeme kararının infaz kabiliyeti bulunmadığı için müphem olan hükmün tavzihi talebinin reddine karar verilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağı-
Taraflar arasındaki sözleşmede temerrüt faiz oranının ne şekilde belirleneceği kararlaştırılmamıştır. Ne var ki hükme esas alınan bilirkişi raporu, anılan sözleşme hükmü yönünden yeterli araştırma ve incelemeyi içermediği gibi, Yargıtay denetimine de elverişli değildir. Bu durumda mahkemece sözleşmenin temerrüt faizi oranının belirlenmesi yönünde araştırma yapılarak, bilirkişiden ek rapor alınmak sureti ile varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Davacı banka hakkında İİK’ da yazılı tazminat hükümleri uygulanamayacağından, inkâr tazminatına karar veren mahkeme kararının bozulması gerekeceği-
Kredi sözleşmesi, bankanın davalıya kredi verebilmesi için prosedür gereği yapılan bir sözleşmedir. Bu sözleşmede davacı ve davalının imzaları bulunması, iki taraf arasında güvene dayalı bir kefillik sözleşmesi bulunduğu şeklinde yorumlanamaz. Taraflar kardeş oldukları için, HMK.’ nun 203. maddesi gereğince tanık dinlenebileceği-
Mahkeme kararında ihtilaflı konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin gösterilmesi gerekeceği- Dava dosyasında alınan bilirkişi kurulu raporunda davacının icra takip tarihi itibarıyla talep edebileceği işlemiş faiz hesabı yapıldığı halde, mahkemece nedeni gösterilmeden, davacının işlemiş faiz talebinin reddi kararı, usule aykırı olduğundan, bozmayı gerektireceği-
Yetkili icra dairesinde girişilmiş bir icra takibi bulunmadığından, itirazın iptali davasının şartları oluşmadığından “davanın reddi” kararının yerinde olacağı-
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, alacak miktarının çok çok cüz’i (2,67 T.L) olduğunun ve temerrüde düşmemesi nedeni ile faize hükmedilmesine de yer olmadığının tespiti ile, bu kadar küçük bir miktar için dava açılması iyi niyet kuralları ile bağdaşmayacağından, davanın kabulü ile icra inkâr tazminatı ve vekâlet ücretine hükmetmemesinde yasaya aykırı bir yön bulunmayacağı-
Davacı takip talebinde işlemiş faiz talebinde bulunmuş ise de, davalının takip tarihinden önce temerrüde düştüğü kanıtlanamamış ise, davalının temerrüdünün takip tarihinden itibaren başlayacağı, bu nedenle davacının işlemiş faiz talebinin reddi gerekirken işlemiş faize hükmeden mahkemenin kararının bozulması gerekeceği-