Uyuşmazlık, taraflar arasında yapılan iş sözleşmesinin belirli süreli olup olmadığı, bunun sonucunda da sözleşmede belirtilen ceza-i şartın geçerliliği noktasında toplanmaktadır. Belirli süreli iş sözleşmesi, belirli süreli işlerle, belirli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak yapılabilecektir. Davacı 20.06.2002 tarihinden itibaren davalı işyerinde hemşire olarak çalışmaya başlamış olup, işe girdiği tarihte belirli süreli iş sözleşmesi yapılmamıştır. Çalışmaya devam ettiği sırada 01.12.2003 tarihinde bir yıllık belirli süreli sözleşme düzenlenmiş, bir yıllık çalışma süresi dolmadan davalı iş yerinden ayrılmıştır. Kabul edilen içtihatlar ve belirtilen ilke kararları doğrultusunda davacının niteliği ve yaptığı iş itibarıyla işyerinde halen çalıştığı sırada belirli süreli hizmet akdinin yapılmasını gerektiren objektif nedenler bulunmamaktadır. Bu nedenle yapılan sözleşmenin belirsiz süreli olduğu kabul edilmelidir. Buna göre işçi belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalıştığından sözleşmenin 7 ve 8. maddelerin de düzenlenen ceza-i şart geçerli olmayacaktır. Asıl davanın da reddi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmiş olmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Dava, İİK.’ nun 67. maddesi hükmüne göre açılmış itirazın iptali davası olup, davanın temelini oluşturan alacak, elektrik tüketim bedeline ilişkindir. Bu durumda mahkemece alacağın likit nitelikte olduğu gözetilerek İİK.’ nun 67/2 maddesi uyarınca davanın kabul edilen kısmı üzerinden davacı yararına inkâr tazminatına hükmedilmesi gerekeceği-
Takibin iptali nedeniyle menfi tespit davası konusuz kalsa bile mahkemece dava tarihi itibariyle haklılık durumu üzerinde durularak vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesinin gerekeceği-
Mahkemece “davaya konu çekin zamanaşımına uğradığı, bu durumda davacının keşideciye karşı kambiyo hukukundan kaynaklanan haklarını yitirdiği, davacının TTK.’ nun 818. maddesi yollamasıyla çeklerde de uygulanması gereken TTK.’ nun 732. maddesi gereğince davalılara karşı sebepsiz iktisap davası ya da doğrudan doğruya temel ilişkiye dayanarak tahsil davası açabileceği, davacının çeki dava dışı kişiden aldığını, ancak cirosunun bulunmadığını beyan ettiği, davacı ile davalıların murisi arasında bu nedenle temel ilişkinin bulunmadığının anlaşıldığı, keşidecinin davacı aleyhine sebepsiz zenginleştiğinin kabul edilemeyeceği, kaldı ki çekin davacıların murisi tarafından da imzalandığının belirlenemediği” gerekçesiyle “davanın reddine, %20 kötüniyet tazminatının davacıdan tahsiline” karar vermiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
İtirazın iptali davalarında yetkili icra dairesinde takip yapılması hususu dava şartlarından olup, mahkemece öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itirazın incelenmesi gerektiği- Yerel mahkemece takibin yapıldığı icra dairesinin yetkisiz olduğu belirtilmişse de, “yetkili icra dairesinde takip yapılmadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemenin yetkisine yönelik bir itiraz bulunmadığı halde “yetkisizlik kararı” verilmesinin usul ve yasaya aykırı olacağı-
Somut olayda davalının, davacı bankaca düzenlenen ödeme planı çerçevesinde borcunu ödemiş olduğu dosya içeriği ile sabit bulunduğundan 5464 sayılı Yasa uyarınca davalının ayrıca yargılama gideri ve vekâlet ücreti ile sorumlu tutulması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulmasının, isabetli olmayacağı-
Mahkemece öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itirazın sonuçlandırılması gerekirken, bu yön üzerinde durmaksızın “kendi yetkisizliğine” karar verilmiş olmasının, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Dava konusu icra takibine konu edilen çekler zamanaşımına uğradığından kambiyo hukukuna dayalı haklar yitirilmiş olur. Bu durumda çeklerdeki keşide tarihinden itibaren temerrüt faizi yürütülmesi mümkün olmayıp, takipten önce BK.’ nun 117. maddesi uyarınca temerrüt olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması ve BK.’ nun 121/son maddesine aykırılık oluşturmayacak biçimde uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceği-
İcra inkâr tazminatının (İİK. mad. 67), itirazın iptali davasına bağlı olarak istenebileceği ve borçlunun takibe itirazında haksızlığına karar verilen miktar üzerinden hükmolunacağı, davalı karşı davasında alacak isteminde bulunduğundan, icra inkâr tazminatına hükmedilmesi doğru olmadığı gibi, karşı davada kabul edilen miktara talep tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerekirken, alacağa takip tarihinden faiz işletilmesinin de isabetsiz olduğu-