Davacının delileri arasında “davalı şirket kayıtları” da bulunmaktadır. Her ne kadar taraflar arasında akdi ilişki bulunmaması halinde tek başına fatura düzenlenmesi akdi ilişkinin kanıtı olamaz ise de, dava konusu faturaların davalı defterine kaydedilmesi halinde akdi ilişkinin mevcudiyetinin benimsenmiş sayılacağından böyle bir durumda TTK.’ nun 21. maddesinde öngörülen 8 günlük süre içinde faturalara itiraz edilmemesinin fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğuracağı gözetilerek, somut olay bakımından davalının ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak iade faturası da irdelenmek suretiyle deliller hep birlikte değerlendirilerek oluşacak duruma göre karar vermek gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmasının, hükmün bozulmasını gerektireceği-
Elektrik tüketiminden kaynaklanan alacak likit nitelikte olduğundan alacaklı yararına tazminata hükmedilmesi gerekeceği-
Mahkemece, “iflasın açılmasından sonra doğan teminat mektubu komisyonu alacağının masa borcu niteliğinde olmadığı, iflastan sonra doğan borç için iflas idaresi aleyhine icra takibi yapılamayacağı, bu nedenle müflis şirket İflas İdaresi Memurlarının icra takibine itirazlarının haklı olduğu, takipte pasif husumetin bulunmadığı” gerekçesiyle “davanın reddine” karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Davacının ticari defterleri usulüne uygun tutulmadığından lehine delil olmazsa da taraflar tacir olup, HMK.’nun 222. maddesi uyarınca davalıya ait ticari defterlerin de incelenmesi gerekir. Davacının dayandığı faturalar irsaliyeli fatura olup bir kısmının üzerinde teslim alan imzaları bulunmaktadır. İrsaliyeli faturada malı teslim aldığı belirtilen kişilerin davalı elamanı olması halinde fatura konusu malın davalıya teslim edildiğinin kabulü gerekir. Mahkemece bu yönler üzerinde durulup davalının ticari defterleri de incelenmek suretiyle toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca varılması gerekirken, bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde karar oluşturulmasının, hükmün bozulmasına neden olacağı-
İİK’ nun 67/2. maddesine göre davacı alacaklının kötüniyet tazminatından sorumlu tutulabilmesi için, takibinde haksız ve kötüniyetli olması gerekir. Kötüniyet tazminatına hükmedilebilmesi için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi zorunludur. Somut olayda; davacı alacaklının davalı hakkında icra takibi yapmasında kötüniyetli olduğu yöntemince saptanmadan ve bu konuda yeterli delil bulunmadığı dikkate alınmadan dava konusu alacak üzerinden davacı aleyhine %20 tazminata karar verilmesinin, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Davacı alacaklı, icra takibinde asıl alacak ve faiz toplamı üzerinden takipten itibaren faiz işletilmesi talebinde bulunmuş ve mahkemece de talep gibi karar verilmiştir. Davacının takipte işlemiş faizle birlikte toplam alacağına yeniden faiz talep etmesinin BK.’ nun 88/son maddesine aykırılık teşkil ettiği düşünülmeden, faize faiz yürütülmesine olanak sağlayacak şekilde hüküm kurulmasının, hükmün bozulmasını gerektireceği-
İtirazın iptali davaları özelliği gereği sadece takip tarihinden önceki dönemlere ilişkin talebin değerlendirilmesi gerekeceği, nitekim mahkemenin takipten öncesi için sözleşme ihlali olarak sadece (1) gün tespiti, alacaklının daha fazla gün iddiasını ispatlayamaması gerçeği karşısında, mahkemenin takipten sonrasını da kapsayacak biçimde değerlendirme yapmasının itirazın iptali davalarının niteliğine uygun düşmediğinden hükmün bozulması gerekeceği-
Davalı savunmasında “borcuna karşılık olarak bono verdiğini” öne sürmüş, davacı da başlangıç takibinde bonoya dayanmazken, davada bonoyu kanıt olarak sunmuştur. Bu durumda davalının “sırf itirazda bulunuyor” diye inkâr tazminatına mahkûm edilmesi yasanın ruhuna aykırı olup, ancak haksız itirazların varlığı halinde inkâr tazminatına mahkûm edilmesi gerekeceği bu durumda davalının haksız olmadığı anlaşılmakla, mahkemece icra inkâr tazminatına ve ayrıca borçlunun temerrüde de düştüğü ispatlanamadığından işlenmiş faize de hükmedilmesinin bozmayı gerektireceği-
Davacı, borçlu belediye hakkında ilamsız icra takibi yapmış olup, itiraz üzerine itirazın iptali davası açmıştır. Yasanın açıkça adli yargıyı görevli saydığı haller idari yargının kapsamı dışında kalmakta olup,2004 sayılı Kanunun 67. maddesine göre “itirazın iptali davaları” adli yargının görev alanında yer almaktadır-
Mahkemece yapılan yargılama sonunda borçlunun akdi ilişkiyi kabul etmeyerek borca ve yetkiye itiraz etmesi nedeniyle BK.’ nun 89. maddesinin uygulanamayacağını, Bursa İcra Dairesinin yetkili olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş ise de; dava dilekçesi ekinde fatura ve kargo ambar tesellüm fişleri bulunmakta olup yetki itirazı İİK.’nun 50. maddesi yollaması ile HMK’ nun 10 ve BK.’ nun 89. maddesi gözetilerek hadise şeklinde incelenerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekeceği-