Taraflar tacir olup 4822 sayılı Yasayla değişik 4077 sayılı Yasanın 3/e maddesinde tanımlanan “tüketici” kapsamına girmediğinden olayda genel mahkemelerin görevli olduğu düşünülmeden, davaya tüketici mahkemesi sıfatı ile bakılıp sonuçlandırılması usul ve yasaya aykırı olduğundan, bu durumun verilen hükmün bozulmasına neden olacağı-
Mahkemece; “davalının, keşideci olduğu çekin bedelini bankaya ya da çekin yetkili hamiline ödemek zorunda olduğu, ilk cirantaya yaptığı ödemenin davalıyı borçtan kurtaramayacağı ve iyi niyetli yetkili hamile karşı ileri süremeyeceği” belirtilerek “davanın kabulüne”, itirazın iptaline, takibin devamına, alacağın %40’ından az olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
İpoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan icra takibinde asıl borçlu ile ipotek veren üçüncü kişinin mecburi takip arkadaşlıkları bulunduğundan, icra takibinin her ikisine karşı yöneltilmesi zorunludur. Somut olayda davacı alacaklı tarafından başlatılan icra takibinde asıl borçlu gösterilmediğinden yukarıda açıklanan kural gereğince takip şartı oluşmadığından davanın reddi gerekeceği-
İtirazın iptali davalarında borçlunun, kendisine gönderilen ödeme emrine usulüne uygun biçimde itiraz etmiş olması gerekir. Somut olayda borçlu, itirazını yasal süre geçtikten sonra yapmış olduğundan, takip kesinleşmiştir. Bu durumda mahkemece “davanın hukuki yarar yokluğundan reddine” karar verilmek gerekirken, esasa girilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Yalnız gerçek ve tüzel kişiler, hakların ve borçların sahibi olabilir, bu nedenle hakların korunması için dava açabilir ve borçlarından dolayı da kendilerine karşı dava açılabilir. Somut olayda davalı dava dilekçesinde davalı olarak Defli Oteli göstermiştir. “Defli Otel” işletme unvanı olup, bir dava ve icra takibinde ancak tüzel veya gerçek kişiler muhatap tutulabilir. Mahkemece taraf ehliyeti bulunmayan “Defli Otel” aleyhinde açılan davanın, davalının taraf ehliyeti bulunmadığı düşünülerek reddi gerekirken, yazılı olduğu şekilde davanın kabulünü hükmün bozulmasına neden olacağı-
Taraflar arasındaki birliktelik, yasal nikâh yaptırmadan bir arada yaşamak niteliğinde olduğundan, uyuşmazlığın nişanlanmaya ilişkin düzenlemelere göre değil, Borçlar Yasası’nın genel hükümlerine göre çözümlenmesi gerekeceği, çünkü Borçlar Yasasından doğan uyuşmazlıklar, Medeni Yasanın “İkinci Kitabı” içerisinde yer almadığından, davanın görüm ve çözüm yerinin aile mahkemeleri değil, genel hukuk mahkemeler olacağı ve görev konusu kamu düzeni ile ilişkili olup yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerekeceği-
Uyuşmazlığa konu edilen iki adet fatura gereğince düzenlenmiş olan ve dosyaya örnekleri sunulan irsaliyeler altında teslim alan imzaları bulunmaktadır. İrsaliyelerden bir kısmında sadece “teslim alan şoför” bölümünde imza bulunmakta ise de, bir kısmında hem “teslim alan şoför” hem de “teslim alan firma” bölümünde imzalar mevcuttur. Bu durumda mahkemece irsaliyeler altındaki teslim alan imzalarının kimlere ait olduğu yolunda araştırma ve inceleme yapılarak gerektiğinde, imza sahipleri dinlenilmek suretiyle bir karar oluşturulması gerekeceği-
Davalı bankanın T. Halk Bankası olması nedeni ile “İİK’nun da öngörülen tazminatlardan sorumlu tutulamayacağı” yasa emri olduğundan, inkâr tazminatına hükmetmenin yerinde olmayacağı-
Mahkemece, “toplanan delillere göre, davalının dava dışı kişinin yanında işçi olarak çalıştığı ve bu kişiye ait araçlarda görev yaptığı, akaryakıtı adı geçen kişi adına aldığı, davalı ile bu kişi arasında temel ilişki bulunduğu, veresiye fişlerinin muhatap kısmında bu kişinin adının yazıldığı” gerekçesiyle “davanın reddine” karar vermiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
İtirazın iptali davasında hem icra dairesinin, hem de mahkemenin yetkisine itiraz durumunda İİK.’ nun 50. maddesi uyarınca öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itiraz incelenmelidir. Nitekim yerel mahkeme de bu usule uygun davranmıştır. Ne var ki, mahkemece, yetki itirazının hadise şeklinde incelenmesi gerektiğine ilişkin usul gözardı edilerek karar oluşturulduğu için, kararın bozulması gerekeceği-