Taşınmazın, sözleşmede imzası bulunan davalıya kiraya verildiği ispatlanmadan, davanın kabul edilmesinin hükmün bozulmayı gerektireceği-
Taraflar arasındaki davada; davalı “ödemede bulunduğunu ileri sürmekle, ispat külfetini üzerine almış olduğundan, mahkemenin ispat külfetini davacıya yüklemesinin bozmayı gerektireceği-
Davacı ile davalı arasında kredi sözleşmesi mevcut olup, davacı anılan sözleşme gereği kullandığı krediyi geri ödemesine rağmen, “rehinin paraya çevrilmesi suretiyle fazla tahsilât yapıldığını” ileri sürmekle, bu durumda uyuşmazlığın sözleşme ilişkisinden kaynaklandığı ve BK. 146. maddesi uygulanması gerektiği gözetilmeden, mahkemece “BK’nun 82. maddesi hükümlerine göre davanın 1 yıllık zamanaşımı süresinde açılmadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar vermesinin bozmayı gerektireceği-
Uyuşmazlığın davada taraf olan şirketler arasındaki ticari ilişkiden kaynaklandığı, davacı şirketin bu ticari ilişki kapsamında davalı şirket yetkilisine para gönderdiği, davalının şirket yetkilisi olarak bu ödemeyi alarak yetkilisi olduğu davalı şirkete verdiği ihtilafsızdır. Bu durumda açıklanan bu yön gözetildiğinde, davalı şirket yetkilisine husumet yöneltilemeyeceği gözetilerek, bu davalı hakkında açılan davanın reddi gerekeceği-
Mahkemece dava tarihi itibarı ile Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görev sınırlarını aşan dava değeri karşısında görevsizlikle, davanın Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesi gerekirken, işin esasına girilip hüküm oluşturulmasının bozmayı gerektireceği-
Mahkemece “her ne kadar kredi kartı üyelik sözleşmesinde ‘garantörlük’ ve ‘garanti sözleşmesi’nden taraflar bahsetmiş ise de, davalının iradesinin kefalet yönünde olduğu ve sözleşmenin kefalet olarak yorumlanması gerektiği, kefaletin geçerli olabilmesi için kefilin sorumlu olacağı muayyen bir miktarın sözleşmede gösterilmesi gerekli olup,bu miktarın kefalet sözleşmesinden veya kefil olunan açıkça anlaşılması gerektiği,en azından asıl borç için kredi kartının açılış limitinin sözleşmede gösterilmesi gerekirken, hiçbir limit gösterilmediği, geçerli bir kefalet sözleşmesinin bulunmadığı” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesinde yasaya aykırı yön bulunmayacağı-
Sigorta hukukunda ilke olarak, sigorta akdinin meydana gelmiş olması, sigortacının sorumluluğunun başlamış olmasını gerektirmez. Sigortacının sorumluluğunun başlayabilmesi için, primin tamamının veya taksitle ödemenin kararlaştırıldığı durumda da ilk taksidinin ödenmiş olması zorunlu olup, davacı sigortalı ile davalı sigortacının acentesi arasındaki poliçede takside bağlanan pirimin; ne peşinatının ne de takip eden taksitlerinin rizikonun gerçekleştiği tarihten önce davalı sigorta şirketine ya da acentesine ödendiğinin kanıtlanamadığı durumda davanın reddi gerekeceği-
Davacı takip talebinde ve dava dilekçesinde alacağın normal tüketim bedelinden kaynaklandığını belirttiği halde, mahkemece “kaçak tüketimden dolayı davalının borçları olmadığı” gerekçesiyle “davanın reddine” karar verilmesinin doğru olmayacağı-
Dava genel iflas yolu ile yapılan takibe yapılan itirazın kaldırılması ve iflas istemine ilişkin olup, mahkemenin toplanan delillere, bilirkişi raporu doğrultusunda tebliğ edilen depo emrine göre ödeme yapılmamasına ve yetkisiz olduğu yargılama ile anlaşılmasına rağmen, karardan hemen önce yetkisiz yerde açılan iflasın ertelenmesi davasının, yargılamanın uzatılmasına matuf olduğu ve bu nedenle sonucun beklenilmesine gerek bulunmadan “davalının iflasına” karar verilmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasında; davacının faturalara dayalı alacak iddiasına karşılık davalı, ödeme iddiasında bulunmuş ise de, bunu yazılı delille kanıtlayamadığından, davanın kabul edilmesinde kanuna aykırı bir yön bulunmadığı-