Dava konusu 103 parselin, kadastro çalışmasında Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve ekonomik yarar sağlaması mümkün olan yerler olduğu ve kimsenin mülkiyet iddiasında bulunmaması sebebiyle, hali arazi niteliğiyle Hazine adına tespit ve tescil edildiği, davacının, mirasen intikal, taksim, imar-ihya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetlik hukuki nedenlerine dayanarak tapu siciline tescil isteğinde bulunduğu, böyle bir yerin emek ve masraf sarfı suretiyle imar-ihya işlemlerinin tamamlanarak tarıma elverişli hale getirilmesini müteakip, kazanmayı sağlayacak zilyetlik süresinin geçmesi suretiyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddeleri hükümlerine göre kazanılmasının mümkün olduğu-
Taraflar taşınmazın kadastro tespit tarihinden önceki hukuki sebeplere dayandıklarına göre; tarafların, iddia ve savunmalarını tanık dahil her türlü delille ispat edebilmelerinin mümkün olduğu, bu kapsamda, gerek o yer Kadastro Mahkemesinde gerekse hüküm veren mahkemede yapılan keşiflerde dinlenilen yerel bilirkişi ve tanıklarının tamamının dava konusu taşınmazdaki nizalı bölümde, davacı yararına miras yoluyla intikal, taksim ve eklemeli zilyetlik yoluyla kazanma koşullarının oluştuğunu açıklamalarına göre, davalının temyiz itirazlarının yerinde olmadığı-
Davacının, harici satın alma, eklemeli zilyetlik ve zilyetlik hukuki sebeplerine dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunduğu, Toprak Tevzi Komisyonu’nca 20.10.1961 tarihinde dava konusu yer Hazine adına tarla niteliğiyle tapuya bağlandığına göre tapulu taşınmazlar üzerinde sürdürülen zilyetlik ve eklemeli zilyetliğin hukuken bir değer taşımayacağı, zilyede herhangi bir hak da bahşetmeyeceği, bu tür olaylarda Hazine adına tapunun oluştuğu 20.10.1961 tarihinden geriye doğru 20 yıllık kazanmayı sağlayan zilyetlik süresinin aranacağı, bu zilyetliğinde TMK.nun 713/1. fıkrasında açıklandığı gibi aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla ekonomik amaca uygun zilyetlik olmasının gerekeceği-
Mahkemece, davacı tarafa M. Fahrettin Bölükbaşı’nın veraset ilamı ibraz için süre ve imkan tanınmasının, davacı vekilinin alacaklı vekili sıfatıyla icra dairesinden aldığı yetki belgesine istinaden eldeki davayı açtığı gözetilerek veraset ilamını sunmalarının mümkün bulunmaması halinde bu hususta dava açmak üzere davacı vekiline yetki verilmesinin, açılan davanın sonuçlanmasının beklenmesinin gerekeceği-
Her şeyden önce keşif için verilecek ara kararının hak ve borçları doğuracak biçimde tek tek bentler halinde tüm isteklerin ara kararında belirtilmesinin lazım olduğu, kesin süre içeren ara kararlarının doğuracağı sonuçların taraflara hatırlatılmasının ve bu konuda uyarı yapılmasının gerekeceği, mahalli bilirkişi ve tanıklarla ilgili ara kararında davetiye adedine ve lazım olan gidere yer verilmediği, herhangi bir kesin sürenin de söz konusu olmadığı, bu nedenle verilen bu ara kararının HUMK.nun 163 ( HMK.nun m.94) maddesine uygun olduğunun söylenemeyeceği-
Tescil konusu taşınmazların, 23.09.2003 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında paftasında yol olarak gösterilen bir yer olduğu, böyle bir yerin kazanılabilmesi için kamunun yararlanmasına terk ve tahsis edilen yerlerden bulunmaması, kadim yol olmamasının yanında, paftasında yol olarak tespit edildiği tarihten dava tarihine kadar makul süre içerisinde açılan davalar için tespit öncesi koşulların dikkate alınacağının, makul süreden sonra açılacak davalar için ise 20 yıllık sürenin TMK.nun 713/1. maddesindeki koşullarının gerçekleşmesinin gerekeceği-
Taşınmazın haritasında yol olarak gösterilmesi bir kadastro işlemi olup kadastro tutanağı düzenlenmediği için böyle bir işlemin tespit dışı bırakma işlemi niteliğinde olduğu, böyle bir yerin TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. ve 17. maddesi hükümlerine göre tapuya tesciline karar verilebilmesi için Yargıtay'ın yerleşmiş kararlarına göre haritasında yol olarak gösterildiği tarihten itibaren 20 yıldan fazla süre ile koşullarına uygun olarak tasarruf edilmiş olmasının gerekeceği-