Kural olarak; kadim meraların öncesi itibarıyla bilinmeyen bir zamandan beri o yöre insanının hayvanlarının otlatılmasına bırakılan yerler olduğu, böyle bir yer üzerinde sürdürülen zilyetlik süresinin, neye ulaşırsa ulaşsın ilgilileri lehine mülkiyet kazanılmasına imkan sağlamadığı-
Zilyedin, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesinde sayılan belgelerden hiçbirine dayanmadan, salt zilyetlik yoluyla aynı çalışma alanında kazanacağı miktarın kuru arazide 100, sulu arazi de ise 40 dönümü geçemeyeceği, buna göre, tescili istenen taşınmazların kuru-sulu ayırımının önem arz ettiği-
TMK.713/2. maddesine dayalı uyuşmazlıklarda, davanın başarıya ulaşması halinde kayıt malikinin mirasçıları olan davalı gerçek kişiler ile yasal hasım durumundaki Hazine’nin yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacakları, mahkemece bu hususun gözden kaçırılarak geriye kalan harcın, yargılama giderlerinin ve avukatlık ücretinin davalılardan alınmasına karar verilmiş olmasının da isabetli olmadığı-
Davalı Hazine, yargılama oturumlarında kendisini vekille temsil ettirdiğine göre, HMK.nun 330. maddesi ile hüküm tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7. maddesi hükmü uyarınca; davalı Hazine yararına vekalet ücreti taktir ve tayini gerekirken bu hususta olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olmasının kanuna aykırı olduğu-
Eğer kamulaştırma krokisi kapsamında kalmadığı anlaşılırsa; taraflara yeniden önel verilerek ve yaşlı yansız kişiler arasından belirlenecek yerel bilirkişi ve yanların tanıkları huzuruyla keşif yapılarak bu yerde ilk zilyet olan kişi ve onun kullanım şeklinin ve bu zilyetlik devredilmişse son zilyedin kullanım biçiminin yer, zaman ve süre gibi olgularla belirlenmesi tespiti istenen yerlerde davacı yararına zilyetlikle mülk edinme koşullarının gerçekleşen kısımların fen ehline düzelttirilecek ölçekli kroki ve rapora yansıttırılmasının ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesinin gerekeceği-
Dava konusu taşınmaz bölümünün 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 15.maddesi ve Plansız Alanlar Hakkındaki Yönetmeliğin 62. maddesi uyarınca taşınmazın A.lı Köyü sınırları içerisinde bulunduğu dikkate alınarak aynen ifrazının mümkün olup-olmadığı, uzman bilirkişiden sorularak dava konusu taşınmaz bölümlerinin ayrılmasının mümkün olup-olmadığının belirlenmesinin, ayrılmasının mümkün olmadığının belirlenmesi halinde, dava konusu taşınmaz bölümünün miktarı ile bu yeri kapsayan parselin miktarı oranlanmak suretiyle davacının mülkiyet hakkının paylı olarak tanınmasının ve buna göre hüküm kurulmasının gerekeceği-
Mera, yaylak, kışlak sınırının kural olarak değişmeye ve genişletmeye elverişli sınırlardan sayılacağı, eylemli durum, taşınmaza ait fotoğraflar ve tapu kaydındaki sınırlar karşısında dava konusu yerin meradan kazanıldığının kabulünün gerekeceği, meraların, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kamu mallarından olup, özel mülkiyete konu edilemeyecekleri, diğer yönden, süresi neye ulaşırsa ulaşsın mera toprağının imar-ihya, kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesinin de mümkün olmadığı-
Hazinece açılan önceki davanın 25.06.2002 tarihinde kesinleştiği gözetildiğinde, taşınmaz mülkiyetinin yitirildiği tarih itibariyle BK’nun 125. maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, 1 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmayacağı, bu nedenle tazminat davasının görülebilir olduğu, ne var ki davada özellikle tapu iptal ve tescil istendiğine göre, anılan isteğin reddi halinde tazminat isteğinin değerlendirileceği-