Davacılardan rücuen tahsili amacıyla işbu dava konusu icra takibini başlattığı, davacı ............'ın kredi borcu nedeniyle sorumluluğu bulunmadığından lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerektiği, davalı ile davacı kefil S. arasında TBK'nın 596/4. maddesi kapsamında bir anlaşma bulunduğuna dair delil olmadığı, ............. tarihli ipotek akit tablosunun 2. maddesinde açıkça davalı .........'nin ipotek limitince ayrıca kredi sözleşmesinin müteselsil kefili olduğu, 3. maddesinde ipoteğin davalının kefaletini ve teminatını teşkil ettiğinin düzenlendiği anlaşıldığından işbu davanın kefilin kefile rücu hukuki sebebine dayandığının kabulü gerektiği- Mahkemece davacı ............ lehine "icra inkar tazminatı"na hükmedilmiş ise de dava menfi tespit davası olup genel kredi sözleşmesinin müteselsil kefili olan davalının diğer müteselsil kefil davacı ........ aleyhine başlattığı icra takibinde kötüniyetli olduğuna dair dosyaya delil sunulmadığından davacı ................. lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesinin yerinde olmadığı-
Bölge Adliye Mahkemesince, ilk derece yargılamasında görülen eksikliğin duruşma açılmak suretiyle tamamlandığı anlaşıldığından, HMK’nın 353/1-b-3. maddesi gereğince duruşma açılmaksızın tamamlanabilecek yargılama eksikliklerinin varlığı durumunda dahi, Bölge Adliye Mahkemesince esastan yeni bir karar verilmesinin gerekli kılınmış olduğu nazara alındığında, yargılamadaki eksikliğin duruşma açılarak giderilmesi hallerinde, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilemeyeceği, bu gibi hallerde yeni bir hüküm kurulması gerektiği-
Ticari defterlerin yasal ibraz sürelerinin dolması nedeniyle ibraz edilmeme hususu davalı aleyhine değerlendirilmeksizin mevcut dosya kapsamı ve delil durumuna göre dava konusu bononun teminat senedi ve teminat amaçlı verildiğine ilişkin dosyada somut bir belge ve bilginin olmadığı-
Davacının senet bedellerinin karşılıksız kaldığı iddiasını yazılı belge ile ispat etmesi gerektiği, senetlerin tehditle imzalatıldığı yönünde yürütülen soruşturmanın takipsizlik ile sonuçlandığı ve kesinleştiği, davacı yanın sunduğu ibranamenin tarihinin senet tarihinden önce olduğu, bu durumda yazılı delil başlangıcı olarak değerlendirilemeyeceği, davacı senedin karşılığı olarak davalının eşine karşılıksız villa verdiğini iddia etse de satılan taşınmazın tapusunun iptali ile herhangi bir dava açılmadığı, ayrıca tapunun hangi amaçla verildiği, borcun dayanağı senede dayandığından yine senetle ispat edilmesi gerektiği, davacı yemin deliline dayanmadığından davacı tarafa bu hususta hatırlatma yapılmadığı gerekçesiyle davanın reddine, yasal şartları oluşmadığından kötüniyet tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekeceği-
Menfi tespit istemine ilişkin asıl ve birleşen davada, mahkemece davaların birbirinden bağımsız olması anlamına gelen '' davaların istiklali prensibi '' uyarınca asıl ve birleşen davalar yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılıp, hüküm kurmak gerekirken mahkemece asıl dava ve birleşen dava yönünden ayrı ayrı hüküm kurulmamasının, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de her dava için ayrı ayrı belirlenmemesinin doğru olmadığı-
Eser sözleşmesi kapsamında iş bedeli olarak verilen çeklerden dolayı borçlu olmadığının tespiti talebine ilişkin somut uyuşmazlıkta, menfi tespit istemi bakımından davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği yönünde mahkeme kararı bozulmuş olmasına karşın yerel mahkemece, davanın istirdat davasına dönüşmüş olduğu gerekçesi ile ödenen çek bedellerinin davalıdan tahsiline karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-
Takip dayanağı bono nedeniyle borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkin davada, takip konusu yapılan senedin, dava dışı kişiye araç kiralamasının teminatı olarak verildiğini, davalılarla arasında bir ilişkinin bulunmadığını belirtirken, davalılardan senet lehtarı olan Y. K.'nin, davaya cevap vermemiş olmakla birlikte emniyette alınan 11.11.2013 tarihli ifadesinde, senedin boş teminat senedi olarak kendisine verildiğini, şirketin kuruluşunda tarafından verilen paralar nedeniyle şirketten ayrılırken boş olan kısımların kendisi tarafından anlaşmaya ve davacının beyanına göre doldurulduğunu beyan ettiği, mahkemece, somut olayda çift taraflı talil bulunduğu ve çift taraflı talilde ise ispat külfetinin yer değiştirmemesi nedeniyle ispat yükünün davacıda olduğu gerekçesiyle ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmişse de, davalı Y. K.'ın yukarıda belirtilen beyanı değerlendirildiğinde, somut olayda, çift taraflı talilin bulunmadığı, zira nakden kaydı bulunan senette, davacının teminat iddiasında bulunduğu ve davalının da senedin teminat olarak verildiğini kabul ederek, bu noktada başlangıçta tarafların iradelerinin senedin teminat olarak verildiği yönünde uyuştuğu, ancak davalının devamında, diğer savunmaları belirterek, senedin tarafından doldurulduğunu beyan ederek ispat yükünü üzerine aldığı, dolayısıyla mahkemece yanılgılı değerlendirmeyle çift taraflı talilden hareketle ispat yükünün davacıya yüklenmesinin doğru görülmediği-
Birleşen dava davalısı .............. Yönetim A.Ş. dava konusu alacağı davalı .......... Bank A.Ş.’den temlik almış olduğundan davalı ................ Bank A.Ş.'nin davalı sıfatı sona ermesine rağmen davalı temlik alan ............. Varlık Yönetim A.Ş.'nin taraf olarak gösterilmemesinin ve bu davalı hakkında red kararı verilmesine rağmen lehine vekalet ücretine hükmedilmemiş olmasının doğru olmadığı-
Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin götürü bedelli olduğunun, sözleşmenin feshedildiğinin, yapılan işin seviyesinin mahkemece tespit ettirildiğinin anlaşıldığı, eser sözleşmesi feshedildiğine göre yapılan imalatın bedelinin belirlenerek, ödenen bedelden mahsubu ile fazla ödenen bedelin iadesine karar verilmesi gerekeceği, götürü bedelli işlerde, yüklenicinin hak ettiği iş bedelinin saptanması ya da iş sahibinin ödemesinin fazla olup olmadığının belirlenmesi için gerçekleştirilen imalâtın eksik ve kusurlar da dikkate alınarak tüm işe oranının tespiti, bulunacak bu oranın toplam iş bedeline uygulanarak hak edilen bedelin saptanması ve bulunacak bu rakamdan kanıtlanan ödemeler düşülerek hesaplanması gerekeceği- Davalı vekilinin iflas ile vekalet ilişkisi sona erdiğinden ve tasfiye memuru vekil tutmadığından davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığı-
HUMK.un yürürlükte olduğu dönemde ticaret mahkemesince yazılı yargılama esasına göre görülüp sonuçlandırılan davada, davacı talepleri arasında terdit bulunmadığından ve davacı tarafın somut uyuşmazlığın niteliği gereği BK’nın 110, 179 ve 180. maddeleri kapsamındaki talepleri, İİK 280/3'deki iptal sebepleri bakımından da birlikte tartışılması gereken, yarışan talepler olup, taleplerden biri hakkında verilecek karar diğerini doğrudan etkileyeceğinden, davacının taleplerinin bütün olarak ele alınarak çözülmesi gerektiği, tasarrufun iptali dışındaki istemlerin tefrikine karar verilmesinin gerekmediği- İçerikleri itibariyle bir hakkın devrine ilişkin hükümler içermeyen sözleşmeler ile iptale tabi bir tasarruf işlemi yapıldığından söz edilemeyeceği- Karşılıklı borç vaatleri içeren borçlandırıcı işlemler hakkında tasarrufun iptali davası açılamayacağı- Davacı somut olarak taraflar arasında yapılan bir işlem iddia edilmediğinden icra iflas hukuku anlamında iptale konu edilebilecek bir devir ya da tasarruf işlemi bulunmadığı- Dava açıldıktan uzun bir süre sonra TMSF ile davalı arasında düzenlenen protokole göre iadesi kararlaştırılan mal varlıkları ile ilgili tasarrufun iptali talep edilmiş ise de; sözleşmedeki işlemlerde tasarrufun borçlular tarafından değil, ilgili mevzuatı uyarınca işlem yapan TMSF tarafından yapıldığı, borçlu ile ile davalı üçüncü kişi arasında iptali davasına konu edilebilecek bir tasarruf işleminin bulunmadığı- Menfi tespit davasına dayanak gösterilen sözleşmelerin tarafı olmayan şirketler yönünden tasarruf işlemine yönelik dava şartı da oluşmadığından, gerçek alacağın varlığının incelenmesine, dolayısıyla açılan menfi tespit davasının bekletici sorun yapılmasına gerek bulunmadığı-