TBK'nın 133/2. maddesinin " mevcut borç için kambiyo taahhüdünde bulunulması veya yeni bir alacak senedi ya da yeni bir kefalet senedi düzenlenmesi, tarafların açık yenileme iradeleri olmadıkça yenileme sayılmaz." şeklinde olduğu, dosyaya sunulan 08.06.2012 tarihli protokolün anılan madde uyarınca yenileme iradesi göstermediğinden mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Adi senede dayalı olarak yürütülen icra takibine karşı borçlunun açtığı menfi tespit dosyasında teminat karşılığında verilen tedbir kararının icra veznesine yatacak paranın alacaklıya ödenmemesi hususunda tedbir kararı olduğu, bu tedbirin, mahiyeti itibariyle tahsil aşamasına gelen paranın alacaklıya ödenmesini engellemeye ve dava sonucuna göre hareket edilmesine yönelik olup, takibin durmasına ve haciz yapılmasına engel teşkil etmeyeceği- Davanın alacaklı lehine sonuçlanması halinde ihtiyati tedbirin kalkacağı- Hükmün kesinleşmesi halinde alacaklının ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan almasının doğal olduğu, bu halde tayin edilecek zararın asıl alacağın takip tarihine göre yüzde yirmi veya kırkından aşağı olamayacağı-
Dava konusu senetlerin protokolde belirtilen zamanda tamamen ödenmediği ve teminat özelliği gereğince takibe konulması gerektiği konusunda açıklık bulunmakla birlikte davacının senetlere mahsuben yaptığı ödemelerin üzerinde durularak bu ödemelerin dava konusu bonolara mahsuben yapıldığının anlaşılması halinde yapılan ödeme miktarlarında menfi tespit davasının kabulü gerekeceği-
Taraflar arasında 36 adet atın ihale ile alımı konusunda sözleşme imzalandığı, sözleşmeye bağlı teknik şartname hükümlerine göre mülkiyetin alıcıya geçmesi için kesin kabulün yapılması gerektiğinden ve kesin kabul yapılmamış olduğundan mülkiyetin alıcıya geçtiğinden söz edilemeyeceği-
Birleştirilen davalar, bağımsızlıklarını koruduklarından her biri hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması ve HMK.'nın 297. maddesi uyarınca hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık,şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekeceği, mahkemece hüküm fıkrasının (1) no'lu bendinde birleşen davalar hakkında ayrı ayrı esas numaraları belirtilerek hüküm kurulması gerekirken “Davanın reddine” denilmiş olmasının doğru olmadığı-
Davanın genel kredi sözleşmesindeki kefalet imzasının inkarı nedeniyle açılmış menfi tespit istemine ilişkin olduğu, davacının kredi sözleşmesinde şirketi temsilen attığı imzayı kabul ettiği, kefil sıfatı ile atılan imzayı inkar ettiği, Adli Tıp Kurumu'ndan rapor alınmış ise de bu raporun hüküm vermeye yeterli mahiyette olmadığı, fotokopi belge üzerinde inceleme yapılmak suretiyle rapor verildiği, mahkemece sözleşme tarihinden önceki döneme ait davacının resmi kurumlar önünde atılmış imza asılları getirtilip sözleşmedeki kabulünde olan imza aslı da incelemede değerlendirilmek suretiyle yeniden imzanın aidiyeti yönünden rapor alınıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Davanın, menfi tespit davası olduğu, mahkemece davacının borçlu olmadığı miktar belirlenip bu miktar üzerinden menfi tespit hükmü kurulması gerekirken olumlu tespit kararı şeklinde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Davanın menfi tespit istemine ilişkin olduğu, davacının 02.03.2016 tarihinde mahkemeye feragat dilekçesi sunduğu, HMK 311. maddesi uyarınca feragatin kesin hükmün sonuçlarını doğuracağı, mahkemece feragat tarihinden sonra mahkemeye sunulan vekaletname uyarınca davalı yararına vekalet ücreti hükmedilmesinin doğru olmadığı-
Davalının 21 adet faturaya konu malların teslim edildiğine ilişkin sipariş formları ve eklerini sunduğu, bu durumda tüm sipariş formları ve ekleri davacının defterleri ile birlikte uzman bilirkişi kurulu tarafından incelenerek deftere kayıtlı 10 adet faturaya ilişkin olanlar ayrıldıktan sonra kalan 11 fatura konusu malın teslimi yönünden inceleme yapılıp alınacak Yargıtay denetimine elverişli bilirkişi kurulu raporuna göre uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi yönünden kararın davalı yararına bozulmasının gerektiği-
Bozma kararına uyulmakla mahkemece bozma kararının gereklerinin yerine getirilmesi gerekeceği, yeni bir bilirkişi kurulundan önceki bozma kararından bahsedilen ilkeler uyarınca rapor alınıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-