İşyeri kayıtlarının, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgelerin, işyeri iç yazışmalarının, ücret bordrolarının delil niteliğinde olduğu, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda, tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerektiği-
Temsil yetkisinin de TMK' nın 2. maddesindeki genel ilke uyarınca dürüstlük kurallarına uygun olarak kullanılması gerektiği, bu kurala aykırı olarak kullanılan ve bu yüzden hakkın kötüye kullanılması niteliğinde bulunan bir kullanımın hukuk düzenince korunmayacağı, temsil yetkisinin kötüye kullanıldığını üçüncü kişinin bilmesi ya da ihmal yüzünden bilmemesi durumunda sözleşmenin geçerli olmayacağı-
Çekişme konusu payın davalıya temlikinin 1971 yılında gerçekleştirildiği, miras bırakanın öldüğü 1981 tarihinden itibaren yaklaşık 30 yıldır dava açılmadığı, her ne kadar muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı açılan davalarda zamanaşımı ve hak düşürücü süre sözkonusu değil ise de; aradan bunca zaman geçtikten sonra dava açılmasının dürüst davranma kuralı ile bağdaşmadığı gibi muvazaa iddiasının da kanıtlanamadığı-
2006 yılında satılan fındık satış bedelinin dava tarihi olan 2011 yılına kadar ödenmemesi nedeniyle açılan alacak istemine ilişkin davacının, 2500 kg fındık teslim ettiği ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla mevcut alacak miktarını talep ettiği davada mahkemece fındığın teslim tarihi ile davanın açıldığı tarih gözönünde bulundurularak MK'un 2. maddesi üzerinde de durulmak suretiyle oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekeceği-
TMK. 'nun 2. maddesi uyarınca, inşaatın % 90 ve üzeri oranına ulaşması ve kalan eksik işlerin sözleşmede amaçlanan kullanıma engel oluşturmadığının belirlenmesi halinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin ileriye etkili fesih koşullarının gerçekleştiğinin gözetilmesi, bu koşulların gerçekleşmemesi halinde ise davacı tarafça feshin ileriye etkili sonuç doğurmasına ilişkin hükmün temyiz edilmemesi nedeniyle davalı lehine usuli kazanılmış hak oluştuğu gözetilerek tasfiyeye ilişkin herhangi bir hüküm kurulmaksızın sözleşmenin ileri etkili olarak feshine karar verilmesiyle yetinilmesi gerektiği, inşaatın yasal hale getirilip getirilemeyeceği hususunda herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmadan sözleşmenin ileri etkili olacak şekilde feshine karar verilemeyeceği-
Yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlet’e ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta şeklen iyi niyetli gözükeni değil gerçekten iyi niyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulmasının, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesinin ve değerlendirilmesinin gerekeceği-
Dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacılar vekilinin tüm temyiz itirazlarının yerinde olmadığı-
Bedeli ödenmiş olan fatura tutarlarının geç ödenmesi nedeniyle temerrüt faizinin tahsili için girişilen takibe davalının itirazının iptaline ilişkin davada, taraflar arasında akdedilen sözleşmede asıl borç tutarı ödendikten sonra faizin de ayrıca istenebileceğine ilişkin açık bir hüküm bulunmadığından, mahkemece, BK. 113 (TBK. 131) gereğince bir karar verilmesi gerekeceği-
İhraç kararının iptali istemine ilişkin davada, mahkemece, usulünce alınmış bir ihraç kararı bulunmadığı gerekçesiyle davacının üye olduğunun tespitine karar verilmişse de, dava tarihine kadar geçen dönemin davacının üyeliği yönünden davaya etkisi tartışılmamış olup, aidat yükümlülüğü bulunan bir kooperatifte ortağın uzun süre kooperatife uğramaması, aidat borcunun bulunup bulunmadığını takip etmemesi halinde üyeliğinin sona erdiğini ortağın zımnen kabul ettiği, diğer anlatımla üyelik haklarından zımnen vazgeçtiği, eylemli olarak ortaklıktan çıkma iradesini yansıttığı ve böyle bir davacının açtığı davanın TMK'nın 2. maddesinde öngörülen iyiniyet kuralına aykırı düştüğünün kabul edilmesi gerektiği-
Türk Medeni Kanununun 706., Borçlar Kanununun 213., 2644 sayılı Tapu Kanununun 26.maddeleri hükümleri gereğince tapuda kayıtlı bir taşınmaz satışının hüküm ve sonuç meydana getirmesi için sözleşmenin resmi biçim koşuluna uyularak yapılması zorunlu ise de, 30.09.1988 tarih ve 2/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararının sonuç bölümünde vurgulandığı üzere tapuda kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetini devir borcu doğuran ve ancak yasanın öngördüğü biçim koşullarına uygun olarak yapılmadığından geçersiz bulunan sözleşmeye dayanılarak açılan bir cebri tescil davasının kural olarak kabul edilemeyeceği, bununla birlikte Kat Mülkiyeti Kanununa tabi olmak üzere yapımına başlanan taşınmazdan bağımsız bölüm satımına ilişkin geçerli bir sözleşme olmadan tarafların bağımsız bölüm satımında anlaşarak alıcının tüm borçlarını eda etmesi ve satıcının da bağımsız bölümü teslim ederek alıcının onu malik gibi kullanmasına rağmen, satıcının tapuda mülkiyetin devrine yanaşmaması halinde olayın özelliğine göre hakimin Türk Medeni Kanununun 2. maddesini gözeterek tescil davasını kabul edebileceği-