Zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya yöneltilen borç ikrarının, zamanaşımı definden zımni (örtülü) feragat anlamına geleceği, zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya karşı bir borç ikrarında bulunan borçlunun, bu borç ikrarına dayanılarak açılan davada zamanaşımı defini ileri sürmesinin, çelişkili davranış yasağını oluşturacağı ve bu durumun Medeni Kanunun 2.' nci maddesine aykırı olup, hukuken korunamayacağı-
Hukuken geçersiz sözleşmeler tasfiye edilirken, davacının harici satış nedeniyle davalı yana bedel ödediğinin kanıtlanması halinde harici satış bedelinin denkleştirici adalet ilkesine göre tazmini gerekeceği-
Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaşın, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebileceği, hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan birinin öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabileceği; ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı olmadığından, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekeceği-
Banka kredi sözleşmeleri karşılıklı taahhütleri içerdiğinden kefil tek yanlı olarak bildirdiği irade beyanı ile kefaletten vazgeçemeyeceği, bu şekildeki bildirimin akdin diğer tarafınca açıkca kabul edilmedikçe hukuki sonuç doğurmayacağı, başka bir deyişle geçerli bir kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonra kefilin, alacaklının onayı olmaksızın kefaletini geri alamayacağı- Davalının kefil olduğu şirketin ortaklığından ayrılmış olmasının da tek başına kefalet sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağından, davalı kefilin geçerli kefalet sözleşmesi uyarınca kefalet limiti ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarından sorumlu olduğu gözetilerek karar verilmesi gerektiği-
Taşınmazdaki davacı payının devrinin, protokolün tarafı olan davalı şirkete yapılması gerekirken vekalet görevi kötüye kullanılarak davalı şirket alacaklısı diğer davalıya davacıyı zararlandırma kastıyla yapıldığı, bu davalının ilk el konumunda ve aynı zamanda olayı bilen ve bilebilecek konumda olduğu düşünüldüğünde, Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı-
Üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, MK 2.'de yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmesi; tapu kütüğündeki sicile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunması gerekeceğinden, ikinci el durumundaki kayıt maliki davalının iyiniyet savunmasının sübutu halinde adı geçenin taşınmazı edinimine değer verileceği ve TMK 1023'ün koruyuculuğundan yararlanacağı-
Dürüst davranmaya yönelik hüküm emredici bir kural olduğundan, hakimin kendiliğinden gözönüne almak zorunda olduğu-
Tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti gerekeceği-
Davacının kullandığı ve davalıya pay satan kişilerin kullandığı ayrı ayrı bölümler var ise satıcı zamanında kullanıma karşı çıkmayan, o yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda pay satışı nedeni ile önalım hakkını kullanmasının Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı-
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davalının markasındaki hizmetlerin davacı markalarının tescil kapsamında bulunmadığı ve farklı ürünler olduğu, “MAKRO” ibaresinin tek başına ayırt ediciliğinin bulunmadığı, ayırt edicilik gücü bulunan diğer ibareler veya işaretlerle birlikte marka olarak tescilinin mümkün olduğu, davacının haksız rekabet ve dürüstlük kuralına aykırılık iddiasına ilişkin somut kanıt sunamadığı, bir tacirin daha önceden tescil olunmamış mal ve hizmetler için tek başına marka başvurusunda bulunmasının haksız rekabet ve dürüstlük kuralına aykırı bir eylem olarak görülemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği-