Borçluya ait olmayan, mevcut bulunmayan bir adrese yapılan bir tebligatın geçersiz olacağı–
Tebligat Kanununun 16. maddesine göre yapılan tebligatlarda ‘adreste bulunmama nedeni’nin araştırılmasına gerek yok ise de borçlunun şikayetinde ‘tebligat parçasındaki imzanın eşine ait olmadığını’ ileri sürmesi halinde mahkemece bu hususun yöntemince araştırılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceği–
İlanen tebligatın ancak adresi meçhul olanlara yapılabileceği; bir kişinin adresinin meçhul sayılabilmesi için, Tebligat Kanununun (ve Tebligat Tüzüğünün) ilgili hükümlerine göre tebliğ imkansızlığının anlaşılması ve 13. maddeye göre yapılan soruşturmaya rağmen ‘ikametgah, mesken, iş yeri’nin bulunmaması gerekeceği–
Hükmi şahıslar adına kendilerine tebligat yapılacak kimseler herhangi bir sebeple mutad iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacakları bir halde oldukları takdirde, tebligatın orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılabileceği–
Noterler, ‘adli-idari ve askeri kaza mercii’ niteliğini taşımadığından tebligat kanununun 35. maddesine göre tebligat yapamayacakları fakat aynı kanunun 28. maddesine göre ‘ilanen tebligat yapmalarına yasal bir engel bulunmadığı–
Usulsüz tebliğ halinde öğrenme tarihinin şikayetçi tarafından bildirilmemiş olmasının veya sonradan bildirilmesini tebliğ tarihinin mahkemece öğrenme tarihi olarak belirlenmesine engel teşkil etmeyeceği çünkü tebliğ tarihini belirleme görevinin mahkemeye ait olduğu–
Borçlunun gelini ile birlikte aynı yerde oturduğuna dair tebligat evrakında herhangi bir şerh bulunmaması halinde, yapılan tebliğ işleminin 17. maddesine aykırı olacağı–
İhalenin feshi istemi, medeni usul hukuku anlamında «dava» olmayıp, «şikayet» niteliğinde olduğundan, «karşı taraf»ın ‘yanlış gösterilmiş’ veya ‘hiç gösterilmemiş’ olmasının şikayetin reddine neden olmayacağı—