Davalının taşınmazı üzerinde davalı bankaya vermiş olduğu ipoteğin dava dışı kredi lehtarı şirketin borcuna kefaletini kapsayıp kapsamadığı-
Davacının genel kredi sözleşmesine dayalı takip başlattığı, davalıların sözleşmeye müteselsil kefil olarak katıldığı, davacı banka tarafından mahkemeye ibraz edilen 23.07.2019 tarihli ihtarnamede 3 günlük süre tanındığı, bu durumda muacceliyetin tanınan 3 günlük sürenin sonuna ertelendiği, ancak davacı tarafından takibin 24.07.2019 tarihinde başlatıldığı, davalı borçlulara tanınan süre sona ermeden, muacceliyet süresi bitmeden icra takibine geçilmesinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2 nci maddesine aykırı olduğu, takip tarihi itibariyle alacağın muaccel olmadığı, bu sebeple usulüne uygun başlatılmış bir takipten söz edilemeyeceği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece verilen ilk kararda taraflara %50 'şer kusur atfedildiği ve 117. 695.595.00 TL'nin davalı bankadan tahsiline karar verildiği, kararın taraf vekillerince temyizi üzerine işbu kararın onandığı, onama kararına karşı taraf vekillerince karar düzeltme yoluna başvurulmuş ise de; davacı vekilinin karar düzeltme dilekçesinin süresinde olmadığı gerekçesi ile reddedildiği, davalının karar düzeltme isteminin kabulü ile hükmün davalı yararına bozulmasına karar verildiği, bu durumda mahkemece işbu bozma üzerine yapılacak yargılamada davalının kusur oranının %50'den daha yüksek bir oranda, sorumlu tutulabileceği miktarın ise 117. 693.595.000 TL'den daha yüksek bir oranda belirlenemeyeceğinin tabii olup kazanılmış hak ilkesinin bir gereği olduğu, her ne kadar mahkemece kazanılmış hak ilkesi gözetilerek sonuç itibari ile davalının sorumlu tutulabileceği miktarın ancak 117.695,595 TL olabileceği isabetli şekilde belirtilmiş ise de; kararın gerekçe kısmında davalının tam kusurunun bulunduğu ve 235.391.190,00 TL'nin tamamından sorumlu şeklindeki tespitin davacı lehine bir sonuç doğurmayacağı- Dava niteliği itibariyle itirazın iptali davası olmayıp alacak davası olduğu için yapılan ödemelerin icra aşamasında dikkate alınacağına dair hüküm tesisinin yerinde olmadığı-
Sigorta bedelinin mutat cenaze masraflarını aşacak şekilde kararlaştırılmış olması halinde sigortanın geçerliliği ilave olarak riziko şahsının yazılı izni şartına bağlanmış olup, izin veya icazet verilmeyen ölüm rizikosuna karşı sigortanın tamamının geçersiz olduğu- Sigorta ettiren başkasının ölümü rizikosu üzerine ve mutat cenaze masraflarını aşan bedelli sigorta teklifinde bulunduğunda, riziko şahsı otuz günlük süre içerisinde izin beyanını açıklamadığı sürece sigortacının susmasının sözleşmenin geçerli bir şekilde kurulmasına yol açmayacağı ancak sözleşmenin kurulmasından sonra verilen icazetin sözleşmeyi kurulduğu andan itibaren geçerli hale getireceği- Hükmün riziko şahsını koruma amacından dolayı icazeti bizzat riziko şahsının vermesi gerektiği, riziko şahsının icazet vermeden ölmesi durumunda sigorta sözleşmesi mutlak geçersiz hale geleceği-
Adi ortaklık sözleşmesinin sona ermesinden sonra, sözleşmeye konu edilen taşınmazın teslim edilmemesi nedeniyle cezai şart ve ecrimisil alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemi- Dava dilekçesinin tebliğine ilişkin evrakta bulunan imzanın Adli Tıp Kurumu tarafından incelenmesi neticesinde imzanın davalılara ait olmadığının anlaşıldığından, zamanaşımı def'inin süresinde olduğu- Adi ortaklıktan doğan alacak için öngörülen beş yıllık zamanaşımı süresinin ortaklığın sona ermesi ile işlemeye başlayacağı- Davaya konu adi ortaklık nedeniyle başlatılan takibin incelenmesinde takibin 100.000,00 USD cezai şart ve taşınmazın tahliye edilmediği her ay için toplamda 640.000,00 USD kira bedeli cezai şarta ilişkin olduğu, 100.000,00 USD cezai şartın adi ortaklığın sonlandığı tarihte doğacağı ve bu alacak kalemi için zamanaşımı süresinin dolduğu, taraflar arasında yapılan anlaşmada davalıının taşınmazı tahliye etmediği her ay için 10.000,00 USD ödeyeceğinin kararlaştırıldığı, bu durumda alacağın taşınmazın tahliye edilmediği her ay için doğacağı bu nedenle de dönemsel edim niteliğinde bulunduğu ve zamanaşımının alacağın doğduğu tarihten itibaren başlayacağı gözetildiğinde her ay için 10.000,00 USD alacağın takip tarihinden geriye doğru 5 yıllık süre için 60 ay x 10.000,00 USD'lik kısmın ise talep edilebilir olduğu- Davalının kefaletinin 6101 sayılı Kanun'un 1. maddesi atfıyla 818 s. K. m. 483 vd. maddelerine uygun olarak tesis edilmiş olmasına, alacak likit olmayıp yargılama gerektirdiğinden icra inkar tazminatına hükmedilmemesinin yerinde olduğu ve dayanılan adi ortaklık sözleşmesinin davalılarca kabul edildiğinin taraflar arasında görülen men-i müdahale davası dosya içeriğinden de anlaşıldığı-a
İcra takibinden sonra ve itirazın iptali davası açılmadan önce borçlu tarafından ödeme yapılması hâlinde, yapılan bu ödeme düşüldükten sonra kalan miktar üzerinden dava açılması gerekeceği, dolayısıyla takipten sonra, ancak dava açılmadan önce yapılmış olan ödemeler yönünden dava açılmasında, davacı tarafın hukuki yararının bulunmadığı, takipten sonra, ancak davadan önce yapılan kısmi ödeme miktarı bakımından dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığından dava reddedilse veya kısmi ödeme miktarınca dava açılmasa bile, kısmi ödemenin yapıldığı icra takibinin kendi yasal prosedürü içerisinde devam edeceği, hatta asıl borç kalksa bile faiz ve fer'ileri yönünden takibin sürebileceği, salt bu nedenle icra dosyasının kapanmasından söz edilemeyeceği, hal böyle olunca yargılama sırasında ödenen miktarların icra müdürlüğünce nazara alınmasına ilişkin kısım doğru olmakla birlikte takipten sonra ancak davanın açılmasından önce yapılan ödemeler yönünden hukuki yarar yokluğu nedeni ile davanın reddi gerektiğinin gözetilmemesinin bozmayı gerektireceği-
Sözleşmenin asıl davada davalı, birleşen davada davacı ........ tarafından haklı olarak feshedildiği kabul edilip .........'ın sözleşmenin feshedilmiş olması nedeniyle cezai şart ve gecikme nedeniyle faiz talep edemeyeceği, ancak menfi zararlarını talep edebileceği gözetilerek asıl ve birleşen davada talep edilen alacak kalemi/kalemleri bakımından bu çerçevede bir inceleme ve değerlendirme yapılarak asıl ve birleşen davada varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekeceği- Asıl davada davacı, birleşen davada davalı ................. şirketi tarafından başlatılan ilamsız icra takibinde, 222.511,00 USD alacak miktarı gösterilmek suretiyle harca esas değer 351.567,38 TL olarak belirtilerek neticeten 222.511,00 USD'nin fiili ödeme günündeki TCMB döviz satış kuru üzerinden TL karşılığının tahsili talep edilmiş olup buna göre alacağın USD üzerinden talep edildiği gözetilmeden TL üzerinden alacağın hüküm altına alınmış olmasının isabetsiz olduğu-
Dava konusu teminat mektubu 16.01.2017 tarihinde paraya çevrilerek nakdi alacağa dönüşmüş, davacı ise 18.01.2017 tarihinde icra takibi başlattığından, mahkemece teminat mektubunun takip tarihi itibariyle nakdi alacağa dönüştüğü gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken gayri nakdi alacak olarak değerlendirilmesinin yerinde olmadığı-
Ticari taşıt kredisi ve rehin sözleşmesinde bulunan hüküm nedeniyle rehnin başka sözleşmelerden doğan alacakların teminatı da olduğu, takipte talep edilen gayrinakdi alacakların dayanağı sözleşme genel kredi sözleşmesi olup depo talep edilip edilemeyeceği hususunda bu sözleşme hükümlerinin dikkate alınması gerekeceği, taraflar arasında yapılan genel kredi sözleşmesinde gayrinakdi alacaklara ilişkin depo talep edilebileceğinin hüküm altına alındığı, Bölge Adliye Mahkemesince bu husus gözden kaçılarak verilen kararın bozulması gerekeceği-
İlk Derece Mahkemesinin davanın reddine dair kararının davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davanın itirazın iptali davası olarak değerlendirildiği ve davacının istinafının kabulüne karar verilerek yerel mahkeme hükmü kaldırılarak davanın kabulü ile vaki itirazın iptaline, takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesinin davayı itirazın iptali davası olarak niteleyip davacı tarafın ıslah dilekçesini göz ardı ederek itirazın iptaline dair hüküm kurmasının doğru olmadığı-