Mirasçı borçluların "bononun, satış sözleşmesinin teminatı olarak verildiğine" ilişkin "borca itirazının", "imza itirazıyla" çelişme halinde olduğundan, borçluların "imzayı inkar etmedikleri" sonucuna varılması gerektiği- "Bononun teminat bonosu olduğu ve takip konusu yapılamayacağı" itirazının, "borca itiraz" niteliğinde olduğu ve bu iddianın kanıtlanamamış olduğu- Borçluların bu konudaki istinaf istemlerinin de Bölge Adliye Mahkemesince reddedilmiş olduğu ve çelişme konusu olmaktan çıktığı- "Takibe konu senedin bono niteliğinde olduğu" icra mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesince de kabul edildiğine göre, İİK m. 170/a'nın somut olayda uygulanamayacağı- "Takibin muvakkaten durdurulduğu", "borçlunun borca itirazının reddedildiği" ve "alacaklının talebi" de bulunduğu gözetildiğinde, İİK. m. 169/a-6 gereğince alacaklı lehine tazminata hükmedilmesi gerektiği- "Yasal koşullar oluşmadığından borçlu-mirasçılar aleyhine tazminata ve para cezasına hükmedilmemesi gerektiği" şeklindeki karşı oyun (ve Samsun BAM 4. HD. kararının) isabetli bulunmadığı-
Davanın Aile Sağlığı Merkezinde aile hekimi olarak görev yapan davalıya, eksik çalışılan bir güne ilişkin yapılan yersiz maaş ve gider ödemesinin iadesi amacıyla yürütülen icra takibine yapılan itirazın iptali ile icra inkar tazminatına hükmedilmesi istemiyle açıldığı - İdari işlemin iptali veya tam yargı davası niteliğinde olmayan, gerçek şahsa karşı açılan ve idareye husumet yöneltilmesini gerektirecek nitelikte olmayan, davanın görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu-
İtirazın iptali davasının icra takibine sıkı sıkıya bağlı olduğu, yargılama devam ederken de, dava şartlarının varlığını koruması gerektiği - Dava açılırken var olan bir dava şartının, daha sonradan ortadan kalkması durumunda, bu husus istinaf mahkemesince de re’sen değerlendirileceği - Somut olayda, dava konusu icra takibinin borçluların şikayeti üzerine karar tarihinden sonra iptaline karar verildiğinden dolayı, artık ortada geçerli bir icra takibi olmadığından dolayı dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesinin gerektiği-
Alacak miktarı, likit olmadığından icra inkar tazminatı talebinin reddi gerektiği- Uyuşmazlık konusu olan icra inkâr tazminatının hesaplanmasında esas alınacak, davaya konu edilen asıl alacak tutarın direnme kararının verildiği 25.05.2023 tarihinde geçerli olan 'temyiz edilebilirlik sınırı'nın altında olduğundan anılan karara karşı temyiz edilemeyeceği- Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere önceki yılda uygulanan parasal sınırların artışında, artışın yürürlüğe girdiği tarihten önce ilk derece mahkemelerince nihaî olarak karara bağlanmış davalar ile bölge adliye mahkemesi kararı üzerine yeniden bakılan davalarda ve Yargıtay'ın bozma kararı üzerine kararı bozulan mahkemece yeniden bakılan davalarda uygulanmayacağının düzenlendiği, bu durumda Özel Daire bozma kararı üzerine Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararında karar tarihi itibariyle parasal sınırların artışının dikkate alınamayacağı, ön sorun bulunmadığı ve işin esasının incelenmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşün kabul edilmediği-
İtirazın iptali istemi-
Taraflar arasında akdedilen bir bakım sözleşmesi bulunmakla birlikte işbu bakım sözleşmesinin davaya konu ve icra takibine dayanak olan faturanın düzenlenmesinde bir etkisi veya ilişkisinin bulunmadığı, ayrıca dosyaya celbedilen deliller ve tanık beyanları nazara alındığında mahkemece davacının 12/12/2017 tarihli teklifi üzerine yapılan sözleşmeye dayalı edimini gereği gibi ifa ettiği kanaatine varıldığı- Mahkemece teknik anlamda yeterli ve denetime elverişli görülerek hükme esas alınan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere davalının itirazında haksız olduğu, davacının davalıdan 9.558,00-TL alacaklı olduğu tespit edildiğinden takibin devamına karar verilmesi gerektiği- Davacı lehine icra inkar tazminatına hükmetmek için davalının haksız olması, itirazın iptaline karar verilen alacağın likit olması ve davacının talebinin gerektiği ve ancak alacak likit nitelikte olmadığından icra-inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerektiği-
İtirazın iptaline ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararının Bölge Adliye Mahkemesince alacaklı istinafı üzerine kaldırılmış olmasının icra takibini durdurmayacağı, takip devam edeceğinden ihaleye etkisinin olmadığı, itirazın iptali davasının kabulü halinde takibe devam edilebilmesi için takibin kesinleşmesine gerek olmadığı, İİK’nın 40. maddesinin ilamlı icra takiplerinde söz konusu olacak olup ilamsız takipte kıyas yolu ile uygulanamayacağı, takibin ilamlı takip olmayıp ilamsız takip olduğu, bu hale göre İİK'nın 40. maddesinin etkisinden bahsedilemeyeceği bu nedenle takibe devam edilebilmesinin ve ihalenin yapılmasının usulüne uygun olduğu-
İtirazın iptali davasının açılması için öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin kural olarak ödeme emrine itirazın alacaklıya veya vekiline tebliğinden itibaren başlayacağı- Uygulamada ödeme emrine yapılan itiraz, alacaklı veya vekiline tebliğ edilmemişse, alacaklının herhangi bir şekilde itirazdan haberdar olunduğu ileri sürülse dahi hak düşürücü sürenin işlemeye başlamayacağı- İtiraz dilekçesinin tebliğ edilmediği ancak davada aynı takip ve aynı itiraz dilekçesine dayanıldığı ve sadece borçlu kiracı şirket hakkındaki itirazın iptalini talep ettiği dikkate alındığında, bu haliyle borçlunun itirazının en geç bu tarihte davacı tarafça öğrenildiğinin kabulü gerektiği- Alacaklı vekilinin asıl borçlu hakkında açtığı itirazın iptali davasında, kefil hakkında açtığı itirazın iptali davasının bir yıllık itirazı, borçlunun itirazını öğrenmiş olduğundan, iptal davasını açma süresinin bu tarihten itibaren işlemeye başlayacağı-
Taraflar arasındaki davanın itirazın iptali davasına ilişkin olduğu - Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerektiği, taahhütnameye dayalı olarak açılan eldeki itirazın iptali davası ile ipoteğin kaldırılması davasının tarafları aynı olsa da, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olmadığından davacı tarafça ipoteğin kaldırılması davasından feragat edilmiş olmasından dolayı taahhütnameden de feragat edildiği sonucu çıkarılamayacağı, nitekim ipoteğin kaldırılması isteminin dava dışı bankaya karşı ileri sürülmesi gereken bir talep olduğu - Bu nedenle mahkemece, davalının davacıdan alacaklı olduğu beyanı ve takas-mahsup talebi dikkate alınıp ibranamenin verildiği 29.09.2016 tarihi esas alınarak, ibranamenin ilâma bağlı alacağı kapsayıp kapsamadığının tespiti ile, kapsamadığının anlaşılması hâlinde davacının alacak talebi ile davalının takasa konu olabilecek alacaklarının karşılaştırılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği -
İtirazın iptali davasının, itirazın tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde açılması gerektiği (İİK m. 67/1)- Borçlu tarafından yapılan itirazın davacı-alacaklıya tebliğ edilmediği bir durumda, zorunlu arabuluculuğa başvurulmuş ise dava açmak için Kanunda öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin yine itirazın davacı- alacaklıya tebliğ edildiği tarihten itibaren başlayacağı, hak düşürücü sürenin arabuluculuk anlaşma tutanağının imza tarihinden itibaren başlamayacağı-