Dava konusu taşınmazın paylı mülkiyete tabi olup, 1957 yılında tapulama sonucu toplam 19 ayrı paydaş adına tescil edildiği, dava ve talebin ise 6 paydaşın paylarına yönelik olduğu, davacıların iptal tescil isteğinde bulundukları payların toplam yüzölçümü 13.478 m2 olup, dava dilekçesinde zilyet oldukları miktarın yaklaşık 16.500 m2 olduğunu belirttikleri, yapılan keşifte davacıların kullandıklarını iddia ederek gösterdikleri yerin ise 17.374 m2 olduğu tespit edildiğinden kayıt malikleri arasında fiili bir taksimin olmadığı ve davacılar tarafından kullanılan yerlerin de fiili taksim sonucunda iptali istenen paylara özgülenmediğinin açık olduğu, bu durumda davacıların rastgele kullandıkları bir miktar yerin davalılar adına kayıtlı paylar olduğunun kabulü mümkün olmayıp, müştereklerin aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine karar verilmesi gerektiği-
10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 46. maddesi hükmüne göre, 4753 sayılı Kanun ile ek ve tadilleri uyarınca Hazine adına tescil edilmiş olan taşınmazların iskan veya toprak tevzi suretiyle verilen yerlerin başka şart aranmaksızın hak sahipleri adına tespit ve tescil edileceği, daha önce kadastrosu yapılan yerlerde bu maddeye dayanan talep ve dava hakkının, bu kanunun yürürlüğe girmesi tarihinden itibaren 2 yıl geçmekle düşeceği-
Tapu sicilinden malikin kim olduğunun anlaşılamaması halinin; taşınmaz malın sahibinin kim olduğunun bilinmesine yarayacak, kimliğini ortaya koyacak gerekli bilgi ve belgelerin tapu sicilinden (kütüğünden) çıkarılmasının imkansız olması olduğu- Taşınmaza ilişkin tapu kaydı, tapulama tutanağı, Kadastro Komisyonu kararı ve vergi kaydının incelenmesinde; taşınmazın kadastro tespiti sırasında hak kaybını önlemek amacıyla ve emaneten ...1977 tarihinde Hazine adına tespit gördüğü, ...1978 tarihli Komisyon kararında ise yapılan araştırma sonucu taşınmazın vergi kaydının bulunduğu ve 1937 tarih ... nolu vergi kaydına göre malikinin "..." gerekçesiyle bu kişi adına tespit edilmiş, yapılan ..1979 tarihinde kesinleşmiş, ayrıca malik olarak görünen kişinin takma müstear ad olduğu hususu da kanıtlanamamış olup,  tapu kaydı, tedavül kayıtları, tapulama tutanağındaki açıklamalara göre, kayıt maliki ... tanınan ve bilinen kişi olup, TMK. mad. 713/2'de yazılı koşulların gerçekleştiğinin kabul edilemeyeceği-
Feragatin, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği ve 311. maddesinde belirtildiği üzere kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuracağı-
Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerin zilyetlikle iktisap edilebilmesi için 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. ve 17. maddesinde sayılı şartların gerçekleşmesi gerektiği, davaya konu taşınmazın bütünü ile imar ve ihya edilmediği, imar ve ihya edilen bölüm üzerinde de davalı tarafın çekişmesiz, aralıksız ve malik sıfatı ile zilyetliğinin 20 yıla ulaşmadığı-
Arsa vasfıyla Hazine adına tespit ve hükmen tescil edilen taşınmaz hakkında, satın alma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanan davacının açtığı tapu iptali ve tescil davasında, daha önce oğlu tarafından Hazineye karşı, aynı taşınmazın babası tarafından kendisine bağışlandığı, yaklaşık 40 yıldır da kendi zilyetliklerinde bulunduğu iddiasıyla açılan ve imar-ihyanın tamamlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine dar verilen ve Yargıtay denetimden geçerek kesinleşen hükmün, davacı yönünden güçlü delil oluşturacağı, güçlü delilin aksinin aynı nitelikte başka bir delille kanıtlanması gerektiği halde kanıtlanmadığından, zilyetlikle edinme koşulları oluşmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece, dava konusu taşınmazın tespit tarihinden geriye doğru 15-20-25 yıllık üç ayrı zamanda çekilmiş steoroskopik hava fotoğrafları getirtilerek mahallinde jeodezi ve fotoğrametri mühendisi bilirkişi ve 3 kişiden oluşacak ziraat mühendisi bilirkişi heyeti ile keşif yapılarak çekişmeli taşınmazın önceki ve şimdiki niteliğinin, tarım yapılmaya en erken ne zaman başlanıldığının ve tamamlandığının, arazinin ekonomik amacına uygun olarak tarım arazisi niteliğiyle zilyetliğine ne zaman başlanıldığının belirlenmesine çalışılmalı, tanık ve yerel bilirkişi ifadeleri de bilimsel esaslara ve maddi bulgulara dayanılarak hazırlanan söz konusu bilirkişi raporlarıyla denetlenmeli, taşınmazın uydu ve hava fotoğrafları ile kadastro paftası harita çizim programı vasıtasıyla çakıştırılmalı, ziraat bilirkişisi vasıtasıyla taşınmazın öncesi ve zirai faaliyete konu olup olmadığı, toprak yapısı, zilyetliğin hangi tasarruflar ile sürdürüldüğü, tespit tarihine kadar yirmi yıllık kazanma süresinin dolup dolmadığı hususları irdelenmeli, bundan sonra iddia ve savunma çerçevesinde toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerektiği- 
Kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak açılan davada, tespit malikinin ve mirasçılarının kim olduğunun belirlenememesi halinde, 3561 sayılı Kanun uyarınca mahallin en büyük mal memurunun kayyım atanması için vesayet makamından talepte bulunup, kayyım davaya dahil edilerek yargılamaya devam edilmesi gerektiği-
Mülkiyetin kazanılabilmesi için diğer kazanma koşullarının yanında dava konusu taşınmazda davacı tarafın aralıksız, çekişmesiz, malik sıfatıyla ve 20 yıl süreyle zilyet ve tasarrufta bulunması gerekeceği-
Dava, öncelikle tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkin olup, yargılama sonunda iptal ve tescil isteminin reddi ile birlikte terditli istek olan tenkise hükmedildiği ve davacının davasının kabulle sonuçlandığı, bu durumda, davalı lehine avukatlık parasına hükmedilmemesi gerekeceği-