Dava konusu traktörün davalı tarafından borcun doğumundan çok sonra sahiplik belgesi esas alınarak tescil edildiği ve davalının aracı banka kredisi kullanarak satın aldığı anlaşılmış olup, dava konusu traktörün davalı borçlu tarafından satın alındığını ileri sürmüşse de bu konuda somut bir delil sunulmamış olduğundan, borçlunun köyde yaşadığı ve hayvancılık yaptığı, diğer davalının ise ilçe merkezinde yaşaması ve asgari ücretle değişik işlerde çalışıyor olması varsayımından hareketle, traktörün borçlunun kendi hesabına üçüncü kişinin adına alındığının kabul edilemeyeceği, aracın borçlu tarafından kullandığına ilişkin bir delil de sunulmamış olduğundan, nam-ı müstear olarak yapılan satış işleminin iptali istemine ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davada taraf olarak gösterildiği ve dava dilekçesinin tebliğ edildiği anlaşıldığından, bozma kararında anılan şahsın davada taraf olarak gösterilmesi gerektiği yönündeki tesbitin maddi yanılgıya dayalı olduğu- Dava konusu parsellerin değer tesbiti ile ilgili olarak,  tesbitin metre kare olarak belirlendiği ve mahkemenin de bunu esas alarak taşınmazın alanına göre değerlendirme yaptığı görülmekle bu yönde yapılan bozma gerekçesinin de hatalı olduğu-
Haciz bildirisinin yapıldığı tarihte borçlu şirketin davalı şirketten alacaklı olduğu, davalı tarafın dayanağı olan makbuzun ise adi nitelikte ve her zaman düzenlenmesi mümkün belgelerden olduğu anlaşıldığından, tasarrufun iptali davasının kabulü gerektiği-
Mahkemece dava konusu araç bedelinin borçlu tarafından ödenerek kızı adına satın alındığı, aracın daha sonra borçlunun yarımkan kardeşi olan diğer davalıya satıldığı, yapılan satışların muvazaalı olup iptalinin gerektiği-
Davacı vekili, dava dilekçesinde alacaklarının tahsilini istemesi yanında muvazaanın önlenmesini de istediğinden, muvazaalı olarak yapıldığı ileri sürülen fesihnamenin de iptalini talep ettiği, bu haliyle davanın, muvazaa hukuksal sebebine dayalı iptal davası olduğu ve alacak davası olarak nitelendirilemeyeceği; fesihten sonra davalı kooperatif lehine tapuda konulan şerhlerin kaldırıldığı ve taşınmazların arsa sahibi davalı tarafından kooperatif üyesi kişilere satıldığı anlaşıldığı bilinerek davacının davayı açmakta hukuki yararı olduğu-
Satış vaadi sözleşmesinin noterde düzenlendiği, bedelin alındığının sözleşmede hükme bağlandığı, aksinin ve sözleşmenin muvazaalı olduğunun eşdeğer delillerle ispat edilemediği, davacının kendi muvazaasına dayandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
İİK. mad. 277 vd. (ya da BK. 18) uyarınca açılan tasarrufun iptali davaları "ticari davalardan olmadığı"ndan ve bu davaların asliye hukuk mahkemelerinde görülmesi gerektiği-
6183 sayılı AATUHK'nun 24 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkin davaların dinlenme koşullarından birinin de iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması olduğu- Davalı borçlunun vergi borcunun bulunmadığı şeklindeki yazısı ve dosyada mevcut ödeme emirlerinin de 2010 ve 2011 dönemlerine ilişkin borca yönelik olduğu anlaşıldığından, mahkemece ilgili Vergi Dairesi Müdürlüğüne müzekkere yazılarak davalı borçlunun tasarruf tarihine kadar olan döneme ilişkin vergi borcu bulunup bulunmadığının sorulması gerektiği-
TBK 19. uyarınca muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davasında, davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek olmadığı, davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek, İİK. mad.  283/1, 2 kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden yetki verilmesi gerektiği- Davacılar haksız fiille ilgili olarak davalı aleyhine tazminat davası açtıklarından, davanın sonucu beklenerek davacılar lehine tazminata hükmedildiği takdirde, davalılar arasındaki dava konusu taşınmazın satış işleminin muvazaalı olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği-
Davacı ile davalı borçlu arasında devam eden bir ticari ilişki, cari hesap ilişkisi bulunmadığı anlaşıldığından, (senet keşide tarihine göre) borcun doğumundan önce yapılan tasarrfular yönünden davanın ön koşul yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği- Davalının, dava konusu taşınmazla ilgili konut kredisi kullandığı ve bu bedeli davalı borçlu ile dava dışı maliklere ödediği anlaşıldığından, taşınmazın ona maliyeti ile rayiç değer arasında misli fark bulunmadığı halde, icra ceza mahkemesi kapsamından, üçüncü kişinin, borçlunun durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olduğunun anlaşılması halinde, dava konusu tasarrufun İİK. mad. 280/1 gereğince iptale tabi olduğu- Üçüncü kişinin, taşınmazı dava dışı dördüncü kişiye satması halinde, rayiç değer olarak belirtilen meblağın, borçlunun 1/4 hissedar olduğu gözetilerek, davacının icra dosyasındaki alacak ve ferilerle sınırlı olarak davalı üçüncü kişiden tahsiline karar verilmesi gerektiği- Mülkiyeti kendisine ait olmayan hattın başkasına devri mümkün olmadığından, borçluya ait olmayan hat üzerine haciz konulamayacağı ve tasarrufun iptali davası sonunda verilecek bir kabul kararı üzerine cebri icra yetkisi verilecek bir hakkın da sözkonusu olamaycağı- Dava konusu ticari minibüsün hatsız olarak satışına ilişkin olarak davalılar arasındaki tasarrufun davalı 3. kişinin icra ceza dosyası içeriğine göre davalı borçlunun durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olması nedeniyle İİK. mad. 280/1 gereğince iptale tabi olduğu ve bu münübüs davalı üçüncü kişi tarafından elden çıkarıldığından, hakkındaki davanın İİK. mad. 283/2  gereğince bedele dönüşeceği,  ancak minibüsün davalı tarafından elden çıkarıldığı tarihteki değer yerine, dava tarihindeki hatlı değeri hesaplanarak bu değer üzerinden tazminata hükmedilmesinin hatalı olduğu-