Bono vasfını haiz senet, davacı tarafından avalist sıfatıyla imzalanmış olup, TTK’nın 702. maddesinin ikinci fıkrasında; “Aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdü geçerlidir” denildiğinden anılan madde hükmü uyarınca davanın reddi gerektiği-
Menfi tesbit davasının, görülmekte olan tasarrufun iptali davasından önce açılmış olduğundan bekletici mesele yapılması gerekeceği-
Kambiyo senedine dayalı açılan menfi tespit davasında, kambiyo senetlerinin Ticaret Kanunu'nda düzenlendiği, bu tür davaların TTK' nın 3 ve 4/1-a maddeleri uyarınca ticari dava niteliğinde olduğu, ticari davalarda konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş olup tarafların arabulucuya başvurmadığı anlaşıldığından dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği-
Sözlü yargılama aşamasına geçildiğine göre davalı tarafın 6100 sayılı HMK'nın 186. maddesi uyarınca sözlü yargılama duruşmasına davet edilmesi de zorunlu olduğu- Bu yasal zorunluluğun gereği yapılıp davalının sözlü yargılama duruşmasına katılması imkanı sağlanmadan davanın esası hakkında hüküm kurulması Anayasa'nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukuki dinlenilme hakkına aykırı olduğu-
Tüzel kişi işverenlerin ortak ve yetkililerinin kamu alacaklarından sorumluluğuna ilişkin olarak, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarının kabul edildiği- Kamum koyucunun mülga 506 sayılı Kanun’un 80., 5510 sayılı Kanun’un 88. maddelerinin yanı sıra 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 35. ve mükerrer 35. maddelerinde de belirtilen yasal düzenlemeler ile Kurumun prim alacağını tahsilinde Kurum lehine düzenlemeler getirmiş ve özellikle 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesiyle işverenler ile birlikte özel hukuk tüzel kişilerinin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumluluğu esasının benimsendiği-  
Genel mahkeme ile icra mahkemesi arasında yargılama usulü, ispat vasıtaları ve uygulanan kanun maddelerinin farklılık içermesi, icra mahkemesinin dar yetkili olması, kural olarak icra mahkemesi kararlarının maddi anlamda kesin hüküm oluşturmaması gibi özelliklerin yanında Yargıtay 3. ve 12. Hukuk Dairelerinin temyizen inceleme konusu yaptığı işlerin aynı mahiyette bulunmaması hususu da dikkate alındığında içtihadı birleştirmeye yer olmadığı-
Menfi tespit davalarında, bir miktar alacağın tahsili talebi olmadığından, ticari dava niteliğindeki menfi tespit davalarının açılabilmesi için arabulucuya başvuru zorunluluğu bulunmadığı-
Ceza yargılaması sonunda tesis edilecek hüküm ile "davalının bedelsiz senedi kullandığı" iddiasına yönelik bir maddi vakıa tespiti yer aldığı takdirde, bu maddi olgunun tespiti hukuk hâkimini bağlayacağından, mahkemece ceza davasının sonucunun beklenilmesi, bundan sonra maddi olguların nasıl gerçekleştiğinin saptanması, tarafların talepleri de gözetilerek uyuşmazlığın “Medeni Hukuk” kurallarına göre çözümlenmesi gerekeceği-
Yasal mirasçılardan birisi veya birkaçı tarafından mirasın red edilmesi halinde onun payı, miras açıldığı zaman kendisi sağ değilmiş gibi hak sahiplerine geçeceği- Mahkemece mirası red eden kişilerin altsoylarının bulunup bulunmadığı araştırılarak, taraf teşkilinin sağlanması gerektiği-