Menfi tespit davasının konusunu teşkil eden borcun dayanağı taşıt kredi sözleşmesi ve kredi kartı sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, 02.05.2014 tarihinde gerçek kişiler tarafından açılan davanın tarihi itibarı ile kredi kartından kaynaklanan alacağın tüketici sıfatına haiz davacılar tarafından tüketici mahkemesinde açılması gerektiği gibi yine diğer kredi sözleşmesinin de tüketici kredisi sözleşmesi niteliğinde olması sebebiyle taşıt kredisi sözleşmesinden kaynaklanan davanın da tüketici mahkemesinde açılması gerektiği, mahkemece görev hususu re’sen gözetilerek davanın görevsizlik nedeniyle reddedilmesi gerekirken yazılı şekilde esasa girilmesinin doğru olmadığı-
“... Mahkemece sözleşme tarihinden önceki döneme ait davacının resmi kurumlar önünde atılmış imza asılları getirtilip sözleşmede kabulünde olan imza aslı da incelemede değerlendirilmek suretiyle yeniden imzanın aidiyeti yönünden rapor alınıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı...” şeklinde bozma yapıldığı, mahkemece bozmaya uyulduktan sonra davacının başkaca medarı tatbik imza örnekleri getirtilmişse de imza incelemesi için ATK’ya yazılırken davacının kabulünde olan imzanın da medarı tatbik imzalardan sayılması hususunun belirtilmediği, bilirkişi raporunda da davacının sözleşmede kabulünde olan imza ile kabul etmediği imza aynı kategoride değerlendirilerek her ikisinin de davacıya ait olmadığının belirtildiği, halbuki davacı, temsilcisi olduğu şirkete atfen attığı imzanın kendine ait olduğunu ancak şahsen kefalet imzasının kendisine ait olmadığını belirtmiş olup; davacının şirketi temsilen attığı imzanın kendine ait olduğu kabul edilerek kefalet imzasının kabul ettiği bu imzaya göre de davacıya ait olup olmadığının değerlendirilmesinin gerektiği, diğer bir deyişle kefalet imzasının şirket temsilcisi olarak atılan imzayla da karşılaştırılarak bir sonuca gidilmesinin gerektiği-
İcra takibine konu çekten kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik yapılan kambiyo senetlerine özgü takipten dolayı borçlu bulunmadığının tespitine ilişkin davada; dava konusu çekle ilgili olarak inceleme yapılıp karar verilmesi gerekirken dava konusu olmayan taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan alacak borç ilişkisinin irdelenerek yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmayıp, davalı, dava konusu icra takibine konu çekteki ciro imzasının davacı şirket yetkilisinin eli ürünü olup olmadığı tespit edilemediğinden menfi tespit davalarında ispat yükümlülüğünün davalıya ait olması sebebiyle dava konusu çekten dolayı davacı şirketin herhangi bir hukuki sorumluluğu bulunmadığı, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Çek nedeniyle menfi tespit davasında, uyuşmazlık ilk derece mahkemesince verilen kararın %15 teminat alınması kısmına ilişkin olup, her ne kadar davacı vekilince sahtecilik iddiasıyla açılan eldeki davada HMK'nun 209. maddesi uyarınca tedbir kararının teminatsız verilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de; eldeki dava İİK'nun 72. maddesi uyarınca açılan menfi tespit davası olduğundan ve İİK'nun 72.maddesi, HMK'nun 209.maddesine göre daha özel bir düzenleme içerdiğinden, mahkemece ihtiyati tedbir kararı nedeniyle teminat alınmasına karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu-
Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un, “Toplantı ve Karar” başlıklı 46/1. fıkrası uyarınca; bölge adliye mahkemelerindeki her dairenin bir başkan ve iki üyenin katılmasıyla toplanacağı ve kararların çoğunlukla verilmesinin düzenlendiği, temyize konu temyiz isteminin reddi kararının istinaf mahkemesi başkanı tarafından verildiği, başkanın tek başına karar verme yetkisinin bulunmadığından söz konusu karar usul ve yasaya aykırı olup, bozulması gerektiği-
Menfi tespit davasında, dava devam ederken davalı bankanın, dava konusu takipteki alacağını temlik ettiği, davacının yargılama giderlerinden HMK'nın 125/1-a maddesi uyarınca temlik eden ve temlik alan bakımından yargılama giderlerinden müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları halde ilk derece mahkemesince temlik edenlerin yargılama giderlerinden sorumlu tutulmaması ve istinaf mahkemesince buna yönelik istinaf talebinin kabul edilmeyerek davanın esastan reddinin doğru olmadığı, istinaf mahkemesinin kararının bozulması gerektiği-
Kaza yapan kaskolu şirket araçlarının şoförlerinden sigorta şirketince ödeme yapılmaması ihtimaline karşılık alınan senede dayalı menfi tespit davasında görevli mahkeme- Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesinin, Yargıtay Hukuk Dairesi ile olumsuz görev uyuşmazlığı çıkaramayacağı-
Davacıdan dava konusu bonoların keşide tarihine yakın tarihli medarı tatbik imza örneği istendiği, alınan rapora davalı vekili itiraz ederek davacının bozma kararında işaret edilen nitelikte medarı tatbik imza örneklerinin bulunduğu yerleri bildirerek örneklerin getirtilip yeniden rapor alınmasını istediği, mahkemece davalının bu talebinin reddedilmesi ve bozmadan sonra alınan bilirkişi raporuna dayanak olan belgenin ise bonoların tanzim tarihinden sonra olması nedeniyle yeterli bir dayanak belgeye dayanılmadan karar verilmesinin doğru olmayıp, hükmün bozulması gerektiği-
Aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilen davalı, senet tutarı kadar alacağını ispatlayamadığı için; davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verildiği, davalı icra takibinde haksız ise de kötüniyetli olduğunun ispatlanamadığı, dolayısıyla İİK'nun 67/2. maddesinde düzenlenen kötü niyet tazminatı şartları mevcut olmadığından davacı lehine kötü niyet tazminatı verilmesinin doğru olmayıp, davacının kötü niyet tazminatı talebinin reddi gerektiği-
Davacı keşideci ile davalı hamil arasında doğrudan bir hukuki ilişki bulunmayıp, davacının davasının kabulü için; çek nedeniyle sebepsiz zenginleşmediğinin yazılı delillerle kanıtlanması gerektiği, oysa ki; bozma kararı sonrası davalı tarafın iddiasını kanıtlamak amacıyla tanık dinlettiği, dinlenen tanık beyanları hükme esas alınmak suretiyle davanın kabulüne karar verildiği, ancak; davacı tarafından iddia olunan hususun tanık deliliyle ispatının mümkün olmadığı, açıklanan nedenle bozma ilamının yorumlanmasında hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-