Ticari senetteki geçersiz imzanın, sadece imza sahibi yönünden hükümsüzlük sonucunu doğuracağı ve senetteki her imzanın diğerlerinden bağımsız olarak sadece imza sahibini bağlayacağı- Bu nedenle de kendi imzasını inkâr etmeyen davacının, keşideci lehtarın imzasının sahte olduğuna dayanarak sorumluluktan kurtulamayacağı- Öte yandan; Senedi şeklen düzgün silsileye dayalı olarak ele geçiren hamilin, son cirodan önceki cirolardaki imzaların sahte olduğunu bilmesi mümkün olmadığı gibi, böyle bir sorumluluğun da kendisine yüklenemeyeceği- Senet borçlusu ile senet alacaklısı arasındaki kişisel itiraz ve savunmaların, senedi şeklen düzgün ciro silsilesi yolu ile ele geçirmiş olan iyi niyetli hamile karşı da ileri sürülemeyeceği-
Davaya konu prim alacaklarına 506 sayılı Kanun'un 80. maddesi uygulanacağından, ancak üst düzeydeki yönetici ve yetkililerin Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumluluğunun kabul edildiği- Davacının temsil ve ilzam yetkisine sahip olup olmadığının, sayman veya parasal konularda imza yetkilisi olup olmadığının da araştırılması gerektiği- Davacının yönetim kurulu üyeliği dışında bir sıfatının bulunmaması durumunda, prim alacakları yönünden 3. şahıs olarak kabulü gerekeceği- Kurum alacağı için 6183 s. K. mad. 55 uyarınca düzenlenip, tebliğ edilen ödeme emrine karşı borçlunun, 6183 s. K. mad. 58 uyarınca 7 gün içinde iş mahkemesine itiraz davası açabileceği- İtiraz davası için öngörülen 7 günlük sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu- Ödeme emrinin iptali istemine ilişkin olarak açılan bu davanın “menfi tespit” niteliğinde olup, "böyle bir borcu olmadığı” veya “kısmen ödendiği” veya “zamanaşımına uğradığı” iddiaları dışında başka bir itiraz nedeni ileri sürülemeyeceği- Bu kısa sürenin geçirilmesi durumunda ayrı bir menfi tespit davası açılıp açılamayacağı ne 506 sayılı Kanun'da ne de 6183 sayılı Kanun'da açıklanmış olduğu- Kanunda öngörülen 7 günlük itiraz süresini geçiren kamu alacağı borçlusunun, aynı konuda yeni bir menfi tespit davası açamayacağını kabul etmenin ve sorumlu olmadığı bir borcu ödemeye zorlamanın, genel hukuk ilkeleriyle çeliştiği- Salt 6183 sayılı Kanun'da açık bir düzenleme bulunmadığı gerekçesi ile hak düşürücü süreyi kaçıran 3. şahıs için menfi tespit davası imkânını kabul etmemek büyük hak kayıplarına neden olabileceği- Davaya konu borç dava dışı derneğe ait olup davacının dava dışı dernekle birlikte borçtan müteselsilen sorumlu tutulabilmesi için, temsil ve ilzam yetkisine sahip olup olmadığının, sayman veya parasal konularda imza yetkilisi olup olmadığının da araştırılması gerektiği- Davacının 506 s. K. mad. 80 anlamında Spor Kulübü Derneğinin temsil ve ilzama yetkilisi olup olmadığının tespiti ile, 3. şahıs kapsamında olan kişilerden olduğunun tespit edilmesi durumunda davanın süresinde olduğunu kabulü ile işin esasına girilmesi gerektiği- "6183 s. K. mad. 58 uyarınca 7 günlük hak düşürücü sürenin gerçekleştiği, kanunda hak düşürücü sürenin uygulanması bakımından 3. şahıs ayrımının bulunmadığı, kanunen imkân tanınmayan menfi tespit davası hakkının yargı yolu ile tanınmasının mümkün olmadığı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Borçlu tarafından İİK 72/3 koşullarında menfi tespit davası açılması halinde, alacağın %15’inden aşağı olmamak üzere teminat karşılığında mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesi istenebileceği- Borçlunun, mahkemece tayin edilen teminattan ayrı olarak icra müdürlüğüne talep anına kadar fer'ileri ile birlikte hesaplanan dosya borcunu nakit olarak yatırması ya da tamamını karşılayan ve her an paraya çevrilebilir muteber, kesin banka teminat mektubunu vermesi halinde alacaklı tarafından takibe devam edilemeyeceği- Dosya borcunun tamamının icra müdürlüğüne yatırılması halinde, mevcut hacizler aşkın hale geleceği gibi, hacizlerin devam etmesinde alacaklının da hukuki yararı kalmayacağı-
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 79. maddesine göre açılan menfi tespit davasında; davacının usulüne uygun olarak düzenlenip, kendisine tebliğ edilen haciz bildirisine süresi içinde itiraz etmediği, yasa gereği borcun yedinde sayılmasına sebebiyet verdiği; davacı davanın açılmasına kendi ihmali ile sebebiyet verdiğinden, davalıya atfedilebilir bir kusurun bulunmadığı- Yargılama giderleri ve vekalet ücretinden davacının sorumlu tutulmasının gerektiği-
İpoteğin kaldırılması için yatırılan teminat bedelinin iadesi istemine ilişkin davada, ipoteğin üst sınır ve teminat ipoteği olduğu anlaşılmakla, ipotek lehtarı davalının alacaklı olduğunu ispat etmesi gerektiği, mahkemece davalının alacağına ilişkin deliller incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken "davacının payı üzerinde davalı şirketten almış ve alacağı mal ve emtianın teminatını teşkil etmek üzere 2. derecede fekki alacaklı şirket tarafından bildirilinceye kadar süreli ve bila faizli ... TL bedelli ipotek tesis edildiği, resmi senedin aksinin geçerli ve kesin delillerle kanıtlayamadığı" gerekçesi ile "davanın reddine" karar verilmesinin hatalı olduğu-
Değişen içtihatlara göre olumlu yada olumsuz tespit davalarının kesinleşmeden infaza konulamacağı-
İhtiyati tedbir talepli ve sahtecilik ve sahte belge oluşturulmuş iddiasıyla açılan tespit davasında, HMK 209.maddesinde açıkça sahtecilik iddiasına dayanılarak açılan dava bulunması halinde bu belgenin hiçbir hukuki işleme konu edilemeyeceği açıklanmış, bu maddenin amir hükmü gereğince geciken tedbir durumunda olası telafisi güç sorunların doğabilme ihtimali ve icra daireleri ve mahkemelerin HMK 209.maddesiyle ilgili kararlardaki değişik uygulamaları nazara alınarak ve de dosyanın temyize de tabi olması durumu dikkate alınmak suretiyle davaya konu senedin icra dairesindeki uygulamanın HMK 209.maddesindeki amir hükmüyle teminatsız olarak durdurulması gerektiği-
Takip ekinde herhangi bir belge olmadığından ve ispat yükü kendisinde olan davalı-alacaklı, davacıya borç para verdiğine ilişkin herhangi bir belge sunamadığından ve aralarındaki borç ilişkisi de ispatlanamadığından, davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi gerektiği-
Türk Borçlar Kanunu'nun 88. ve 120. maddeleri nazara alınarak davalının borcunun tespit edilmesi gerekirken Genel Kurullarda belirlenen faiz üzerinden davacının borcunun tespit edilmesinin hatalı olduğu-