Çekin ibrazı suretiyle alacak hakkını talep eden hamile karşı menfi tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Mahkemenin aksi yöndeki değerlendirmesinde isabet bulunmamaktadır. Davalı çeki kendisinden önceki hamile iade ettiğini savunduğuna göre, esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına ve davanın açıldığı tarihte haklılık durumuna göre yasal sonuçlara hükmedilmek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Aslolanın peşin satış olup, peşin satışta mal ve bedelin aynı anda ödendiği, çekin bir ödeme vasıtası olarak mevcut bir borcun tasfiyesine yönelik olarak verildiğinin kabulünün gerektiği, ilerde teslim edilecek mallara karşılık avans olarak çek verildiğini ancak malın teslim edilmediğini ileri süren davacının HUMK’un 288 vd. maddeleri uyarınca iddiasını kanıtlaması gerekeceği-
Borçlunun hakkında tasarrufun iptali davası açılmadan önce alacaklıya karşı açtığı menfi tespit davasının sonucunun, tasarrufun iptali davasına bakan mahkemece bekletici mesele yapılması gerekeceği-
Dava konusu çek davacı tarafından keşide edilmiş olup, lehtar cirosu ile davalı bankaya devredilmiştir. Çekte keşide tarihi 30.10.2008 olarak yazılı ise de yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda çekteki keşide tarihinin tahrif edildiği ve 30.10.2007 tarihi olduğu, tahrifat üzerindeki imzanın keşideciye ait olmadığı tespit edilmiştir. Bu durumda çekin keşide tarihinin 30.10.2007 tarihi olarak kabulü gerekir. Süresinde ibraz edilmeyen ve zamanaşımına uğrayan çeke dayanarak hamil TTK.’ nun 644. maddesi uyarınca keşideciye müracaat edebilir. Davalı davaya cevabında çek nedeni ile alacaklı olduğunu, çekin bankaya rehin cirosu ile intikal ettiğini bildirmiştir. Davalı banka, keşideciye karşı TTK.’ nun 644. maddesindeki haklarını kullanabileceğine göre, mahkemece olayda bu hükmün koşulları bulunup bulunmadığı üzerinde durularak varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Davacı A.Ö.’ nün borçtan şahsen sorumlu olmadığı, ancak banka ile sözleşme yapan asıl borçlu dava dışı şirket lehine ipotek verdiği anlaşılmaktadır. TMK.’ nun 887. maddesi “asıl borçlu ile beraber borçtan kişisel olarak sorumlu olmayan ipotekli taşınmaz malikine bildirim yapılmadıkça ipotek borçluları yönünden borcun muaccel duruma gelmeyeceği” öngörülmüştür. Bu durumda davacı aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla girişilen icra takibinde çıkarılan ödeme emrinin davacıya karşı geçerli olabilmesi için kendisine icra takibinden önce ödeme emrinin tebliği zorunlu bulunmaktadır. Somut olayda ipotek borçlusu davacıya muacceliyet ihbarı gönderilmediğinden, aleyhine icra takibine başlanamayacağı gözden kaçırılarak, yazılı gerekçe ile işin esası hakkında karar verilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağı-
“Kullanılamaz” ibaresinin yazılıı olduğu, dava dışı bir başka kişiye boş olarak düzenlendiği senedin davalı tarafından kötüniyete ele geçirilerek, diğer davalıya ciro edildiği iddiası ile açılan menfi tespit davasında, lehtar gözüken davalı "dava konusu senedin borca karşılık teminat olarak verildiğini" savunduğundan, kendisinin isticvap edilerek dava konusu senedin hangi ilişkinin teminatını teşkil ettiği sorulup teminat koşulunun oluşup oluşmadığı üzerinde durulması ve davalının, dava konusu senetten dolayı alacaklı olduğunu ispat edememesi durumunda senedi ciro yolu ile devralan davalının, senedi ciro yoluyla devralırken kötü niyetli olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği-