Dava, “davacının konut kredisi nedeni ile davalı bankaya borçlu olmadığının tespiti” istemine ilişkin olup, 4077 sayılı Yasadan kaynaklanan uyuşmazlıklarda tüketici mahkemeleri görevli olduğundan, mahkemece “dava dilekçesinin görev yönünden reddine” karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Kural olarak ilerde doğacak muhtemel bir hakkın haczi mümkün değildir. Bu nedenle İİK.’ nun 89. maddesi gereğince 3. şahsa, borçlunun nezdinde doğmuş ve doğacak hak ve alacaklarının haczini şeklinde haciz ihbarnamesi çıkarılması halinde 3. şahsın sorumluluğu, haciz müzekkeresinin kendisine ulaştığı tarihteki mevcut durumla( fiili durumla) sınırlı olacağı ilerde doğacak, doğması muhtemel bir hakkın bu aşamada 3. şahısça net olarak bilinmesi mümkün olmadığından, bu şekilde çıkarılan haciz ihbarnamesi yukarda açıklanan nedenle “muhtemel alacaklar” yönünden sonuç doğurmaz. İki kişi arasında mevcut hukuki münasebete dayanan henüz doğmamış olmakla birlikte doğması muhtemel bulunan alacakların haczi mümkünse de somut olayda müstakbel alacak haczinin koşulları bulunmamaktadır. Sermaye şirketi türü olan limitet şirketlerde ortağın kar payı alacağı, ortaklar kurulunun TTK’ nun 539/4. maddesi gereğince kar dağıtım kararı ile muacceliyet kazanır. Bu durumda mahkemece yukarda açıklanan ilkeler doğrultusunda dava dışı takip borçlularının ortak olduğu şirketten alacağının olup olmadığının belirlenerek, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisinin hükmün bozulmasına neden olacağı-
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; “davacının senedin teminat senedi olduğunun tespiti ve senedin iptali için dava açtığı, bir senedin teminat senedi olmasının tek başına geçersiz olmasına yol açmayacağı, teminata bağlanan şartın gerçekleşmesi halinde senedin geçerliliğinin kalkacağı, davalının taşınmazı üzerindeki ipotek çözülmediğinden senedin geçerliliğinin devam ettiği, davanın ispatlanamadığı” gerekçesiyle “reddine, davaya konu senedin icra takibine konulmaması konusunda tedbir kararı verildiğinden %40 tazminatın davacıdan alınıp davalıya verilmesine” karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Davacıların; "önalım hakkının kullanılması nedeniyle" taşınmazı geri alınan davalının tapuda gösterilen satış değerinin üstünde ödediğini iddia ettiği paranın iadesi için aleyhlerine giriştiği icra takibinin kesinleşmesi nedeniyle, borçlu olmadıklarının tespiti isteminde bulundukları davada, "davalının tapudaki bedeli düşük gösterme şeklinde gerçekleşen muvazaalı davranışından kaynaklanan zararını yine bu davranıştan kendisi lehine sonuç çıkararak davacılardan isteyemeyeceği ve davalının bu eyleminin sonuçlarına katlanması gerekeceği" ilkelerine dayanılarak menfi tespit istemli davanın tümüyle kabulü gerektiği- Muvazaalı işlerde taraf olanların, bu muvazaanın varlığını yeterli delillerle ispatlayabildiklerinde, muvazaaya dayalı talepte bulunabilmelerinin mümkün olduğu-
Mahkemece, “davalının davacı tarafından teklif edilen yemini eda etmediği, gönderilen yemin davetiyesine göte iddiaları kabul etmiş sayılacağından davanın kabulüne” karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Mahkemece, “davalının başlattığı... Esas sayılı icra takibinin ilamsız icra takibi olduğu ve alacağın ispatı külfetinin davalı tarafta bulunduğu, davalının alacağını kanıtlayamadığı ve teklif edilen yeminin davacı tarafından yerine getirildiği” gerekçesiyle “davanın kabulüne” karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Mahkemece, hükme esas alınan raporda, imza incelemesi yapılırken senedin tanzim tarihinden sonra düzenlenmiş olan belgelerdeki imzaların dikkate alındığı görülmüştür. Oysa sağlıklı ve doğru sonuca varılabilmesi için imza incelemesinin senedin tanzim tarihinden önceki tarihte düzenlenmiş ve davacının imzalarını ihtiva eden belgelerin dikkate alınması gerekir-
Çeklerin bedelsiz olduğuna dair menfi tespit davasında, ispat yükünün çekin keşidecisi olan davacıya ait olduğu- Davalı vekili, “çeklerin daha önceki mal alımları nedeniyle cari hesaba mahsuben alındığını, ödemelerden sonraki cari hesap kayıtları incelendiğinde de davacının iddiasının doğru olmadığının anlaşılacağını” savunarak 2008 ve 2009 yılı defterlerini ibraz etmiş olup bilirkişi raporlarında davalı vekilinin gerekçeleri de belirtilerek davacı ve davalı arasındaki ilişkinin bütünüyle incelenmesine yönelik itirazları dikkate alınmadan hüküm kurulmasının hatalı olduğu-