Davacının, hamil Ş. Gürsoy'un bonoların bedelsiz olduğunu bile bile kötüniyetle iktisap ettiğini ileri sürdüğü ve kötüniyeti ispat için 13/02/2006 tarihli dilekçesi ile ekinde bildirdiği tanıkların dinlenmesini talep ettiği, bu durumda mahkemece davacının iddiası yönünden anılan tanıklar dinlenip beyanları tartışılarak bir karar verilmesinin gerekeceği-
Taraflar arasındaki tespit davasının bozma kararına uyularak yapılan yargılamasında, davalı hakkındaki hükmün temyiz incelemesi yapılmadığından ve mahkeme hükmü bozulduğundan anılan davalı yönünden kesinleşmiş bir hüküm bulunmamakta olup, mahkemece davalı yönünden hüküm tesisi gerekeceği-
Dava, tasfiye memurunun sorumluluğuna dayalı tazminat istemine ilişkin olup davanın tasfiye memuru aleyhine açılmasının doğru ve yerinde olmadığı, ayrıca tasfiyesine karar verilen şirketin tüzel kişiliğinin ihyasına karar verildiğinden, davacı tarafın zararlarını ihya edilen şirketten talep etmesi ve davasını şirkete yöneltmesi gerekeceğinden bahisle, davalı hakkında açılmış davanın husumet nedeni ile reddi gerektiği gerekçesinin yerinde olmadığı-
4822 sayılı kanun ile değişik 4077 sayılı kanunu 10/3.maddenin, son cümlesi, "Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez." hükmüne göre, temlik eden banka, asıl borçlu ve kefil olan davacılar aleyhine ayrı ayrı icra takibi yapmış olsa da bankanın davalı kefilden henüz alacağını talep etme hakkı yasal olarak doğmamış olduğundan, davacı kefil hakkında başlatılan takibe karşı asıl davada boçlu olmadığının tespitine karar verilmesi gerekeceği-
Teminat olarak verilen boş çekin sonradan doldurulması ve bedelsiz kalması nedeniyle borçlu olunmadığının tespitine ilişkin davada, ispat külfeti dava açılmadan önce iflas eden takip konusu çekin keşidecisi davacı-müflise ait olup, iflas etmiş şirketin hakkında iflas idare memurlarınca açılmış bir dava bulunmadığı için, ihbar yoluyla da müflis şirketin iflas idare memurlarının davaya dahil edilmesi mümkün olmayıp şirketin yetkilisinin bu davayı açma imkanı bulunmamakta olup müflis şirketin bu davada aktif dava ehliyetinin bulunmadığının gözetilmesi gerekeceği-
Uyuşmazlığın kambiyo senedi olan bonodan kaynaklanan menfi tespit istemine ilişkin olduğu, Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenen hususlardan doğan davaların ticari dava olup, bu davalarda asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu-
Kira alacağının tahsili amacıyla kiraya veren sıfatıyla davalı tarafından yapılan icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkin davada, mahkemece taraflar arasındaki kira sözleşmesinin sonrasında imzalanan yeni tarihli kira sözleşmesi ile öncekinin yürürlükten kalktığının kabul edildiğine, bu nedenle hükümsüz kalan kira sözleşmesine dayanılarak takipte bulunulmuş, kiraya verenin davacının menfi tespit davası açmasına sebebiyet verdiğinin de anlaşılmasına göre davacı lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerektiği-
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın TTK’nın 56 ve devamı maddelerinde düzenlenen haksız rekabet davası niteliğinde bulunması nedeni ile, davaya bakmak genel mahkemelerin görevi dahilinde bulunduğu halde, mahkemece ihtisas mahkemesi sıfatıyla işin esasının incelenerek yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Satım sözleşmesinden kaynaklanan istirdat davasına dönüşen menfi tespit isteminde, temyiz incelemesi görevi Yargıtay 13.Hukuk Dairesi'ne ait olduğu-
Kira alacağına ilişkin olarak yapılan icra takibinden dolayı davacının borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkin davada, taraflar arasında yazılı kira sözleşmesi bulunmaması ve davalının iddia ettiği kira sözleşmesine davacının karşı çıkması durumunda, kira sözleşmesinin başlangıç tarihi, süresi ve kira parasının miktarının kiralayan davalı tarafından kanıtlanması gerektiği, davacı taraf açıkça muvafakat etmediğinden talep edilen yıllık kira miktarına göre kira ilişkisinin varlığının ve kira miktarının tanıkla kanıtlanmasının mümkün olmadığı, dar yetkili icra mahkemesinin verdiği karar genel mahkeme için kesin hüküm oluşturmadığı, borçluya yapılan tebligatta borçlunun taşınmazdan taşındığının halen orada oturan şahıs tarafından bildirilmesi ve tebliğ memurunun bunu tebligata şerh etmesi davacının davalının kiracısı olduğunu göstermediği, mahkemece, kiralayan davalının kira sözleşmesinin başlangıç tarihi, süresi ve kira miktarı konusunda delilleri toplandıktan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-