Muris muvazaasından söz edebilmek için öncelikle temlikte bulunan kişinin, temlik tarihinden sonra ölmüş olmasının ve adına kayıtlı tapulu bir taşınmazını tapuda görünüşte satış, gerçekte bağış olarak temlik etmesinin gerekeceği, olayımızda tapuda temlik edenin halen sağ olduğu, dolayısıyla muris muvazaasına dayalı davanın dinlenme olanağının olmadığı, taraf muvazaasına gelince; davacının resmi temlikin tarafı olmadığı, kaldı ki taraf muvazaasının aynı güçte yazılı delille ispatının gerekeceği-
6100 sayılı HMK'nun 324. maddesi uygulanmak suretiyle sonuca gidilmesi gerekirken olayda uygulama yeri bulunmayan 6100 sayılı Yasa'nın 114/g, 115/2 ve 120/2 maddelerinden söz edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığı gibi, esasen, mahkemece öngörülen giderlerin verilen kesin süre içerisinde yatırıldığı, başka bir ifadeyle karar gereğinin süresi içerisinde yerine getirildiği görülmekte olup, aksi yöndeki değerlendirmenin de isabetsiz olduğu-
Tapu kaydına dayanılarak açılan bir iptal davasında, ayrıca tescil isteğinde bulunulmamış olması iptal davasının reddi için başlı başına bir sebep teşkil etmez. Bu durumda mahkemece yapılacak işin, iptal isteminin tescili kapsamadığı gözetilerek davacıya, ayrıca tescil davası açması için imkân tanımak ve dava açılması halinde her iki dava birleştirilerek karara bağlanmak olacağı-
04.05.2007 tarihinde TMK'nun 506. maddesinin "kardeşlerden her birinin yasal miras payının 1/8'i oranında saklı payı olduğu" düzenlemesi yürürlükten kaldırılmış olup, kardeşlerin saklı payının bulunmadığı-
Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşulun; miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarının zedelenmiş olması olduğu, saklı payların zedelendiğinden söz edilmesinin ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkün olduğu, terekenin miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mal varlığı ile (iadeye) denkleştirmeye (TMK.Md.669) ve tenkise tabi (TMK.md.514,565 ) olarak yaptığı kazandırmalar olduğu, bunların terekenin aktifini oluşturacağı-
Dava, ehliyetsizlik olmadığı takdirde muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Ehliyetsizlik yönünden istek pay oranında olmadığına göre mahkemece öncelikle ehliyetsizlik iddiasının değerlendirilmesi gerekeceğine kuşku yoktur. Hal böyle olunca, tüm dava dışı mirasçılara tebligat çıkartılarak davanın görülebilirlik koşulunun tamamlanmasından sonra tereke temsilci huzuruyla davanın yürütülerek ehliyetsizlik iddiası konusunda bir karar verilerek sonucuna göre diğer taleplerin neticelendirilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Davacı iptal değil, sadece tescil isteğinde bulunmuş ise Yargıtay'ın yerleşmiş ve kurallaşmış uygulamalarına göre, tescil isteği tapu sicilinde mevcut eski kaydın iptali isteğini de kapsadığı gözetilerek davacının ayrıca tapu kaydının iptalini de dava etmesine gerek olmadığı-
Miras bırakan dava konusu bağımsız bölümü davalı oğluna ölünceye kadar bakma akdi ile devrettiği, mirasbırakanın dava konusu olmayan taşınmazdaki paylarını eşit olarak çocukları olan taraflara devrettiği, davalının da miras bırakanın her türlü ihtiyacını gidermek suretiyle baktığı tanık ifadeleri ile sabittir. Bu durum da ölünceye kadar bakım akdiyle devredilen taşınmazın temlikinin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun kabulüne olanak bulunmamaktadır. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmesinin hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Miras bırakanın ölünceye kadar bakma akdi ile çekişmeli 30 parsel sayılı taşınmazı davalıya temlik ettiği, yapılan temliki işlemin gerçek bakım karşılığı olup, mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı işlem yapılmadığı saptanmak suretiyle davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizliğin olmadığı-
Hile olgusunun varlığı ve davacının ne şekilde hileye düşürüldüğüne ilişkin olgular tanık dahil her türlü kanıtla ispatlanabilir ise de, feragatin bağlandığı iddia edilen hukuki olguların kendi ispat kuralları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekeceği-