Toplanan delillere ve alacaklının yeniden bilirkişi raporu alınmasını talep etmemesine göre, borçlunun imzaya itirazının kabulüne karar verilmesinin yerinde olduğu, ancak mahkemece hükme esas alınan raporlarda imzaların borçluya aidiyeti kesin olarak tespit edilemediğinden ve dolayısıyla alacaklının senedi takibe koymada kötüniyetli veya ağır kusurlu olduğu kesin olarak kanıtlanamadığından, tazminat ve para cezası ile sorumlu tutulması isabetsiz olup, kararın belirtilen nedenle bozulması gerekir ise de, anılan yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığı-
Kural olarak senetteki imzanın borçluya ait olduğunu ispat külfetinin, senet elinde olup takibe başlayan ve imzanın borçluya ait olduğunu iddia eden alacaklıya ait olduğu, somut olayda da mevcut yargılama esnasında alacaklıların bahsi geçen rapora itirazlarına ilişkin dilekçelerinde raporun hüküm kurmaya elverişli olmadığını belirterek yeniden rapor alınmasını talep ettikleri ve bu iddialarını istinaf aşamasında da ileri sürdüklerinin görüldüğü, o halde, mahkemece yeniden ehil bilirkişilerden oluşacak bir heyetten her türlü kuşkudan uzak, Yargıtay denetimine ve hüküm kurmaya elverişli rapor alınmak suretiyle oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, uyuşmazlığa çözüm getirecek nitelikte bulunmayan rapor hükme esas alınarak yazılı şekilde hüküm tesisinin ve alacaklıların istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesi’nce esastan reddinin isabetsiz olduğu-
Takibe dayanak senedin incelenmesinde; bedel bölümüne rakamla 50.000 yazıldıktan sonra yanına Amerikan Dolarını ifade eden “$” ibaresinin yazıldığı, senet metninde bedelin yazı ile belirtilen kısmına da “Elli bin Dolar” yazıldığının, dolayısıyla yazı ve rakam ile belirlenen bedelin aynı olduğunun, para biriminin de senet metninde ve üst kısımda açıkça Amerikan Doları olarak belirtildiğinin, para birimleri arasında herhangi bir çelişkinin bulunmadığının anlaşıldığı, yine, bonodaki bedel ve para birimi konusunda tahrifat iddiası da olmadığı görülmekle anılan bononun 50.000 Amerikan Doları olarak düzenlendiğinin kabulü gerekeceği, bu durumda matbu senetteki TL ve Türk Lirası ibarelerinin hukuki sonuç doğurmayacağının kabulü gerekirken bedel açısından senedin belirsiz hale geldiğinden bahisle itirazın kabulünün isabetsiz olduğu- Bölge Adliye Mahkemesince, ilk derece mahkemesinin imzaya itirazın kabulü kararı ile ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın, yalnızca dayanak senedin bedel açısından belirsiz hale geldiğinden bahisle kambiyo vasfının bulunmadığı gerekçesiyle takibin durdurulmasına karar vermesi yerinde olmayıp, alacaklının istinaf sebepleri incelenmek ve değerlendirilmek suretiyle oluşacak sonuca göre karar verilmesi için Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekeceği-
Özel Dairenin HMK’nın 46. maddesine dayalı olarak açılan davada maddede sayılan sebeplerin hiçbirisinin gerçekleşmediği gerekçesiyle verdiği red kararının davanın esastan reddine yönelik bir karar olduğu, bu durumda Özel Daire tarafından red sebebiyle davacı aleyhine disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekirken davacının disiplin para cezası ile cezalandırılmasına yer olmadığına dair karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu- Davacının dava değerini teminat mektuplarında belirtilen teminatların bedeli olan .......TL olarak belirtmiş ve mahkemeye başvuru esnasında da peşin harcını bu değer üzerinden belirlenen miktara göre yatırdığı, bu durumda Özel Daire tarafından hüküm verildiği tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin esas alınarak davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekeceği-
Toplanan delillere ve alacaklının yeniden bilirkişi raporu alınmasını talep etmemesine göre, borçlunun imzaya itirazının kabulüne karar verilmesinin yerinde olduğu, ancak, mahkemece hükme esas alınan raporlarda imzaların borçluya aidiyeti kesin olarak tespit edilemediğinden ve dolayısıyla alacaklının senedi takibe koymada kötüniyetli veya ağır kusurlu olduğu kesin olarak kanıtlanamadığından, tazminat ve para cezası ile sorumlu tutulmasının isabetsiz olduğu-
İmza itirazına ilişkin uyuşmazlıkta alınan üçüncü rapor kesin kanaat bildirmediğinden ve ilk iki rapor arasındaki çelişkiyi gidermediği gibi kendi içerisinde de çelişkili ifadeler içerdiğinden hüküm kurmaya elverişli olmayan bu rapora dayalı olarak sonuca gidilemeyeceği- Herhangi bir belgedeki imza ve yazının atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının, tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması, sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleri ile de desteklenmesinin şart olduğu-
Talebi aşar şekilde tüm borçlular yönünden imzaya itiraz yapılmış gibi bilirkişi incelemesi yaptırılarak karar verilmesinin hatalı olduğu-
Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi ilanına göre, "borçlu şirketin çift imza ile temsil edileceği" yönünde karar alındığı görüldüğünden, kararın ilan edildiği tarihten önceki tarihli taşıyan çek yönünden borca itirazın reddi gerektiği-
İcra mahkemesince "imzaların aidiyetinin belirlenememesi sebebiyle kesin kanaat bildirilemeyen raporların borçlu lehine yorumlanması gerektiği" belirtilmişse de, dosyada mevcut Grafolog Bilirkişi tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda "imzanın borçlunun eli ürünü olduğu" yönünde kesin kanaat bildirildiği, bahsi geçen raporun uzman bilirkişi tarafından gerekli cihazlar kullanılmak suretiyle usulüne uygun inceleme sonucunda hazırlandığı ve keşide tarihinden evvel atılı mukayeseye esas belgeler ile istiktab tutanağı üzerinden değerlendirme yapıldığı, dolayısıyla usul ve yasaya uygun olup kesin kanaat içeren ilk raporun hüküm kurmaya elverişli olduğu anlaşıldığından, imza itirazına ilişkin başvurunun reddi gerektiği-
Senetteki imzanın borçluya ait olduğunu ispat külfetinin alacaklıya ait olduğu- Alacaklının “imzanın kuvvetle muhtemel borçlunun eli ürünü olduğunu” belirten bilirkişi raporuna itiraz etmeyerek "bilirkişi raporu kapsamına göre davanın reddi gerektiğini" belirtmesi, sadece borçlunun "yeniden rapor alınmasına" yönelik talebinin olması halinde, bilirkişi raporundaki bu belirsizliğin borçlu lehine değerlendirilerek "itirazın kabulü" ile "takibin durdurulmasına" karar verilmesi gerektiği-