Bölge Adliye Mahkemesince, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı tespit edildiği takdirde, HM. mad. 353/1-b-2 gereğince, istinaf isteminin kabulü ile düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiği- Bu usule uyulmadan ve infazda tereddüt oluşturacak şekilde, ilk derece mahkemesince verilen “takibin iptaline” dair kelimelerin hüküm metninden çıkarılması ve yine tazminata ilişkin kısmın da hüküm bölümünden çıkarılarak, yerine tazminat talebinin reddine dair ilk derece mahkemesi hüküm fıkrasına ekleme yapılması şeklinde verilen kararın bozulması gerektiği-
Alacaklı tarafından yeni bir bilirkişi incelemesi yapılması talep edildiğine göre; mahkemece ispat yükünün alacaklıda olduğu kuralı nazara alınarak yeniden uzman bilirkişilerden oluşturulacak kuruldan rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği- HMK.nun 176 ve devamı maddelerinde düzenlenen ve dava prosedüründe tatbiki mümkün olan ıslah müessesesinin imzaya itiraz hakkında uygulanma olanağı bulunmadığı halde borçluların dilekçeleri ile taleplerini takibin iptaline şeklinde ıslah ettikleri gerekçesi ile İİK'nun 170/3. maddesi uyarınca, mahkemece borçlunun imzaya itirazının kabulü halinde takibin "durdurulması" yerine "iptaline" karar verilmesinin doğru olmadığı-
Bölge Adliye Mahkemesince, HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince dosyanın  ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verildiğine göre, bu karara uygun şekilde işlem yapılması gerekirken, bir taraftan işin esasına da girilip şikayetçi borçlunun istinaf isteminin esastan reddedilerek çelişkili şekilde hüküm kurulması mümkün olmadığı-
Mahkemece aldırılan ilk iki raporun çelişkili olduğu, son iki raporda ise kesin karar bildirilmediğinden, uzman bilirkişilerden oluşturulacak kuruldan yeniden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, kesin kanaat içermeyen ve dolayısıyla uyuşmazlığa çözüm getirecek nitelikte bulunmayan rapor hükme esas alınıp, yorumlanarak imzaya itirazın reddi yönünde hüküm tesis edilmesinin ve istinaf başvurusunun da Bölge Adliye Mahkemesi’nce esastan reddedilmesinin isabetsiz olduğu-
Eldeki davanın niteliği itibariyle "imzanın borçluya ait olduğunu" kanıtlama külfetinin alacaklıya ait olduğu gözardı edilerek ispat yükünü ters çevirecek şekilde, masraf yatırmak üzere borçluya süre verilmesi  doğru  olmamakla birlikte, celsede alacaklının rapora karşı beyanında yeniden rapor alınmasına gerek olmadığını belirterek rapor alınması talebinin reddine karar verilmesini talep ettiği, bu durumda artık alacaklıya yeniden bilirkişi raporu alınmak üzere masraf yatırması için süre verilemeyeceği, dolayısıyla mevcut raporla yetinilmesi gerektiği, mevcut rapora göre de alacaklı iddiasını ispat edemediğinden raporun borçlu lehine değerlendirilerek imzaya itirazının kabulü ile takibin durdurulmasına karar verilmesi gerekeceği-
Ülkemiz koşullarında mürekkep yaş tespitinin, mevcut durumda mümkün olmadığının Yargıtay içtihatları ile sabit olduğu-
Ciro yoluyla senet alacaklısı olan cirantanın senet borçlusuyla doğrudan ilişkisinin bulunmadığı, bu nedenle senetteki imzanın borçluya ait olup olmadığını bilemeyeceği dikkate alınmadan imza itirazından dolayı senet alacaklısı ciranta hakkında tazminat ve para cezasına hükmedilmesinin doğru olmadığı-
12. HD. 15.10.2018 T. E: 2017/5092, K: 9758-
Takibin artık genel haciz yolu ile takip olarak devam ettiği gözetildiğinde, İİK'nun 62. maddesi hükmüne göre; her türlü itirazın, ödeme emrinin tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde icra dairesine yapılmasının zorunlu olduğu, ne var ki, mahkemece, alacaklı tarafından borçlu hakkında bonoya dayalı genel haciz yolu ile ilamsız takip yapıldığı halde takibin kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi olduğu kabul edilmesi suretiyle borçlunun imzaya itirazının İİK'nun 170. maddesine dayalı inceleme ve değerlendirme yapılarak sonuca gidildiğinin (itirazın kabul edildiği) görüldüğü, ancak, takibin şekline göre borçlunun itirazlarını, icra dairesi yerine icra mahkemesine bildirmesi yasal olmadığı gibi, yanlış merciye başvurusunun da hukuki sonuç doğurmayacağı-