Kat Mülkiyeti Kanunun 19. maddesine göre ana yapının mimari projesinde her türlü değişikliğin tüm kat maliklerinin muvafakatine bağlı olduğu, her ne kadar pencerenin kapı haline getirilmesi, o bağımsız bölümde yaşayan bir özürlü çocuğun bahçeye çıkmasını kolaylaştırmak amacına yönelik ise de, bu konuda karar verecek kişiler kat malikleri olup, davacı buna muvafakat etmediğine göre bu yönden davanın kabulü gerekirken, reddinin doğru olmayacağı, davacının, yasa ile kendisine mutlak olarak verilmiş bulunan bir hakkı kendi yararı açısından kullanmış ve kullanmasında yararı da mevcut bulunduğuna göre hakkını suistimal etmiş olmayacağı-
Kural olarak arsa sahibi ile yüklenici arasında kat karşılığı inşaat yapılması hususunda sözleşme düzenlendiğinde ve sözleşme koşulları yerine getirildiğinde yüklenicinin kişisel hak kazanacağı, yüklenicinin bu kişisel hakka dayanarak arsa sahibinden inşaat sözleşmesi uyarınca kendisine bırakılan bağımsız bölümlerin mülkiyetlerinin adına nakledilmesini isteyebileceği veyahutta Borçlar Yasası’nın 162 ve onu izleyen maddeleri hükmünce yazılı olmak koşulu ile arsa sahibinin rıza ve muvafakatine almaya gerek görmeden söz konusu kişisel hakkını 3. kişilere temlik edebileceği, üçüncü kişinin gerek akidi olan yükleniciye ve gerekse arsa sahibine karşı temellük ettiği kişisel hakkı ileri sürme olanağına sahip olduğu, yalnız yüklenici edimlerinin tamamını yerine getirmez ise, noksan kalan edimlerin pek cüz’i olacağı ve arsa sahiplerince bu miktarın paraya dönüştürülmesi sureti ile noksanlığın giderilmesi tahammül edilebilecek boyutlarda bulunabilirse bu noksanlığın para ile tamamlanması sağlana
Taraflar arasındaki satış senedinde belirtilen yüzölçümü iddia edilen tüm taşınmazların yüzölçümünden fazla olduğu anlaşıldığından, senet yorumlanırken tarafların açık iradelerini gösteren maddi olgulara önem verilmesi gerekeceği, böyle olunca senettekilerin çekişmeli taşınmazı kapsamadığı ortaya çıktığından, bu taşınmazın davacı adına tescilinin mümkün olmayacağı-
Plân ve haritaya bağlı taşınmazlarda, tapunun kapsamının saptanmasında öncelikle bu plân ve haritanın gözönünde bulundurulması gerekeceği, plân ve haritanın uygulanmasının olanaksız olması halinde, ka-yıtta yazılı sâbit sınırlara göre, tapunun kapsamının belirleneceği-
Dava konusu yerin dere yatağı vasfını kaybetmiş olmaması halinde zilyetlikle mülk edinilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle davanın reddine karar vermek gerekirken kabulüne karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Gerekçeli kararın, taraf vekilleri ve mahkeme kaleminde tebliğ edilmesinin geçerli ve temyiz süresinin işlemeye başlaması yönünden yeterli olduğu, kararın üst tarafına yapılan tebliğ tarihin de tahrifat yapılarak tarihin değiştirildiği anlaşıldığına göre; temyiz süresinin başlangıcı olarak gerçek tebliğ gününün esas alınmasının gerekeceği-
Eskiden çay yatağı olan yerin bu niteliği değiştikten sonra kesintisiz zilyetlik ve vergi kayıtları dikkate alınarak davacı adına tescilinin gerekeceği-
İlk yapım şeklinde yeterli olan foseptik çukurunun projeye aykırı olarak yaratılan fiili tahsis nedeniyle yetersizliği öne sürülmektedir ki, bunun birbiriyle çelişen bir olgu olduğu, Kuran kursu ve mescit haline getirilmeden önce foseptik çukuru ihtiyaca yeterken, binanın projesinde yer almayan ve fiilen yapılan bu dönüşüm sonucu ortaya çıkan fazla pis ve atık suların mecra tesisi zaruretine gerekçe yapılmasının yerinde olmadığı, meşru ve hukuki zeminde kalınmak gerektiği, bunlar gözetilmeden yazılı olduğu şekilde kabule karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmen bozulmasının icap edeceği-
Kamulaştırma kararının tekemmülüyle birlikte taşınmaz mülkiyeti başkaca işleme gerek kalmadan idareye geçeceği, tescilin yokluğundan istifadeyle anılan taşınmazın belediyece imar şuyulandırması yoluyla eski malikleri adına kayden tescilinin yolsuz tescil olacağı-
Çekişme konusu taşınmazın orman sınırları dışında olup olmadığının, yerel ve yaşlı bilirkişiler aracılığıyla taşınmaz başında keşif yaptırılıp, tüm belgeler ve komşu parsellerin durumu da incelendikten sonra saptanmasının gerekeceği-