Tapulu bir taşınmaz için mer’a iddiasının tapu iptal edilmedikçe dinlenmeyeceği-
Hali sınırı değişebilir nitelikte ve genişletilmeye elverişli olduğundan, kaydın kapsamının kural olarak miktarı ile geçerli olacağı, hali niteliğindeki bir taşınmazın yasada öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilmesi imkanının mevcut olduğu, çekişmeli yerin eylemli olarak mer’aya bitişik olması itibariyle mer’anın uzantısı bulunduğunun ve davacının da taşınmazın mer’a aleyhine genişletmek isteğinde olduğunun kabulünün gerektiği, o itibarla davanın reddini öngören ve Hukuk Genel Kurulu’nca da aynen benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesinin Usul ve Yasa’ya aykırı olacağı-
Dava konusu yapılan şerhin bir yasa hükmü olarak konulduğu, koşulları gerçekleşmedikçe bunun dışına çıkılarak herhangi bir anlaşma ile yasa hükmünün gözden uzak tutulamayacağı-
Ortaklığın giderilmesi davalarının, çift taraflı bir dava olduğu, tarafların hem davacı ve hem de davalı durumunda bulunduğu, sadece davacının değil davalının da taleplerinin dikkate alınması gerektiği, davacının sadece “satış” istemesine karşın, davalının “aynen taksim” is- temesi ve aynen taksimin de mümkün olması halinde, mahkemece aynen taksime karar verilmesi gerekeceği -
MK. 1026 ve 1027’e göre tashih davasını, tapuya göre malik olan kimsenin açabileceği-
Arsa Ofisi Yasası’nın 11. maddesi hükmünce çekişmeli taşınmazın tapu kaydı beyanlar hanesine işlenen şerhte öngörülen iki yıllık sürenin, iki yıl geçtikten sonra o şerh kaldırılacağı anlamında olmadığı, yukarıda değinildiği veçhile sözü edilen şerhin, anılan 11. maddedeki hükümleri belirtmek için konulduğu, belirtilen husus üzerinde durulmadan ve gerekli araştırma yapılmadan davanın kabulünün doğru olmadığı-
Davanın, kayda dayalı elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istemine ilişkin olduğu, kesin hüküm karşısında davacı Hazine’nin artık bu kayda dayalı olarak bir istekte bulunmasının mümkün olmadığı-
Başkasının malını haksız olarak kullanmanın BK.’na göre “haksız fiil” sayıldığı, bu durumun “sebepsiz zenginleşme” borcunu doğurmadığı, başkasının taşınmazını işgal edip ondan yararlanan kişinin sırf bu nedenle taşınmazın malikine tazminat ödemekle yükümlü olmadığı, ecrimisile hükmedebilmek için iki koşulun da (hem davalının kötüniyetli olması ve hem de davacının gördüğü zararı kanıtlaması) birlikte gerçekleşmiş olması gerektiği (Davacının taşınmazı iktisabından çok önce, taşınmaz henüz Hazine adına kayıtlı iken, taşınmazın belli bir bölümünü işgal ederek evini yapıp oturmaya başlayan davalının eyleminin, MK. 995’de düzenlenmiş olan “kötüniyete dayalı zilyetlik” olarak nitelendirilmesinin hakkaniyet ve nesafetle bağdaşmayacağı)-
İştirak halinde mülkiyette; iştirakçilerden birinin, taşınmaza el atan üçüncü kişiler aleyhine yalnız başına dava açabilirse de, M.K.’nun 581. maddesi gereğini yerine getirmeden davayı yürütemeyeceği, bu hususun, davanın görülebilirlik koşulu olduğu-
Ay veya sene olarak tayin edilen müddetlerde, ay veya senenin kaçıncı günü işlemeye başlamışsa biteceği tarihte, ay veya senenin aynı günü olacağı, mahkemenin davayı bir aylık hak düşürücü süre içerisinde açılacağını kabul edip otuz günlük süre dolduğundan bahisle davayı süre yönünden reddetmesinin doğru olmadığı-