İşin yapıldığı konusunda bir uyuşmazlık bulunmadığına göre, ödeme def'ini davalı iş sahibinin kanıtlamakla yükümlü olduğu, davalı ödeme belgesi olarak muhtelif vade tarihli 28 adet bono ibraz etmişse de; sözleşmede senetlerin düzenlendiği konusunda bir açıklık bulunmayıp, kalan borcun 28 ay boyunca senetler şeklinde ödeneceğinin ifade edildiği, o halde öncelikle senetlerin düzenlenerek davacıya verilmiş olup olmadığının araştırılmasının gerektiği-
Gabin, yönünden objektif ve subjektif unsurların olup olmadığının tesbiti yönünden tüm delillerin ayrı ayrı değerlendirilmesi yapılmadan, esasen B.K.’nun 53. maddesi (şimdi; TBK. mad. 74) hükmünce Ceza Mahkemesi’nin beraat kararı hukuk hâkimini bağlamayacağı düşünülmeden yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Tazminat davalarında, davacı yararına bir tazminata hükmedilebilmesi için zararın varlığının ve miktarı ile zarara sebebiyet verildiği ve davalı taraftan sadır olduğu iddia edilen eylemin, usulüne uygun biçimde yapılacak inceleme ile saptanmasının ve aralarında uygun sebep sonuç bağı bulunduğunun kanıtlanmasının gerekeceği-
Tarafların iradelerini etkileyip sözleşmeyi yapmalarına neden olan koşullar daha sonra önemli surette değişmiş ise, tarafların bu akitle bağlı tutulamayacakları, ancak sözleşme kurulduktan sonra ifası sırasında ortaya çıkan bu olayların harp, ekonomik krizler ve aşırı enflasyon gibi olağanüstü ve objektif nitelikte olmasının gerekeceği, ayrıca bu konuda sözleşmede ya da yasada aksine bir hükmün bulunmasının gerekeceği-
Dükkanların mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait ise Belediye ile İdare arasındaki davanın 3533 sayılı Kanun gereğince Kanuni Tahkim suretiyle çözülmesinin gerektiği, bu durumda Kurumlar arasındaki davanın tetkiki ile davaya gerçek şahıslar arasında devam edilmesinin gerektiği, dükkanların mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne değil, idarenin yönetiminde bulunan ve temsilcisi olduğu vakfına ait olması halinde ise 3533 sayılı Kanun hükümleri değil genel hükümlerin uygulanmasının gerektiği-Haksız eylem nedeni ile uğranılan zararın tazmini davasında; zarara uğrayan dükkan ve deponun dava dışı üçüncü kişilerce tamir ettirilmesinin, davalıların davacı idareye karşı sorumluluklarını ortadan kaldıran bir sonuç hasıl etmeyeceği, mahkemenin zararın giderildiği düşüncesi ile ve zararı gideren üçüncü kişilerin davalılara karşı rücu hakkı da bulunmadığı gözetilmeden yazılı olduğu şekilde davalılar hakkındaki davayı ret etmesinin isabetsiz olduğu-
Kat mülkiyetine tabi bir taşınmazda yöneticinin, ortak giderler payına düşen bedeli tamamen ödeyen maliki diğer apartman sakinlerine karşı borcunu ödemekten kaçındığı şeklinde tanıtıp küçük düşürmesi, kapıcıya talimat vererek günlük servis yaptırtmaması, dış kapı anahtarını vermemesi gibi eylemleri davacının şahsiyet hakkını ihlal edici nitelikte olup uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekeceği-
Vadeden sonra yapılan ciro B.K.nun (şimdi; TBK.'nun) hükümleri uyarınca alacağın temliki hükümlerine tabi olacağından, dava dışı asıl alacaklıya karşı ileri sürülebilecek def`ilerin davalı temellük edene karşı da ileri sürülebileceği-
Davacıya satılan tüpün patlaması sonucu uğranılan maddi ve manevi zararın giderilmesinin istendiği, dava konusu uyuşmazlıkta, satıcı (tüp bayii)nin satım akdinde üçüncü kişi konumunda bulunan davacıya karşı akitten doğan hiç bir asli edim borcu mevcut olmamakla beraber burada, borçlunun bizzat alacaklıya karşı göstermek zorunda olduğu koruma yükümünün, alacaklıya yakından bağlı olan ya da edime olan yakınlığı nedeniyle koruma alanı altında bulunan kişilere de teşmil edilmesinin gerektiği, bir başka ifadeyle burada, Kanun (MK. m.2) gereğince borçlu ile alacaklı arasında olduğu kadar, borçlu ile üçüncü kişi durumunda olan davacı arasında da, hiç bir edim yükümlülüğü ihtiva etmeyen ve fakat koruma yükümlülüğüne dayanan üçüncü şahsı koruyucu etkili bir borç ilişkisinin olduğu, dolayısıyla da davacının akde aykırılık hükümlerine göre tazminat talebinde bulunmasının yerinde olduğu ve uyuşmazlığa on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasının gerekeceği-
22.2.1991 gün ve 1-1 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme kararında "müşterek veya iştirak halindeki mülkiyette, şüyuun giderilmesi sonucu elde edilen satış bedelinden muhdesatı yapan paydaşa ödenecek miktarın, muhdesatın vücuda getirildiği tarihte, bunun yapılması için harcanan para ile sınırlı bulunmadığı"nın hükme bağlandığı, bu durumda, yerel mahkemenin, ortak taşınmazda faydalı gider yapan davacı paydaşa satış bedelinden ödenecek paranın, bu giderin yapıldığı tarihe göre hesaplanmasının zorunlu bulunmadığına ilişkin direnmesinin yerinde olduğu-
Davacının, tanıkları adına davetiye gideri ve yolluklarının yatırılması için, mahkemece verilen kesin mehil gereğini yerine getirmemiş ise de, bu mehilin verildiği oturumu takip eden oturum gününde dinlenmesini istediği tanıklarını hazır ettiği, bu durumda tanıkların dinlenmesinin icap edeceği-