Muris muvazaasında görünürdeki sözleşme gerçek iradeyi göstermediğinden, gizli sözleşme de şekil kuralına aykırı olduğundan geçersiz olacağı- Muris muvazaası davalarında miras bırakanın gerçek iradesinin hiçbir tereddüte yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılması gerekeceği-
Geçersiz (harici) sözleşme ile taşınmaz alımından doğan uyuşmazlıkta tüketici mahkemesinin görevli olmadığı-
Muris muvazaası nedenine dayalı tapu iptali ve tescil talepli davada murisin asıl irade ve amacı tespit edilip değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesinin gerekeceği-
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaanın, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü olduğu; miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması gerektiği; bunun içinde mahkemece ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk olduğu-
Muris muvazaası davalarında; uyuşmazlığın çözümü için miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması şart olup, bunun için de; ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılması gerekeceği-
Tapu iptali davasında ayrıca tescil isteğinde bulunulmamış olmasının, iptal davasının reddi için başlıbaşına bir sebep teşkil etmeyip, bu durumda mahkemece iptal isteminin tescili kapsamadığı gözetilerek, davacıya ayrıca tescil davası açması için imkan tanımak ve dava açılması halinde her iki dava birleştirilerek karara bağlamak, ne var ki davacı iptal değil sadece tescil isteğinde bulunmuş ise, tescil isteğinin tapu sicilinde mevcut eski kaydın iptalini de kapsadığı gözetilerek, davacının ayrıca “tapu kaydının iptalini” de dava etmesine gerek olmayacağı-
Paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi davalarında ön­celikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı saptanmalı; varsa uyuşmazlığın buna göre, yoksa müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmesinin gerekeceği-
Tapulu taşınmazların harici satışına Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanununun 213 ve 2644 Sayılı Tapu Kanununun 26. maddesi uyarınca değer verilemeyeceği, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 13/B-b hükmünün aynı yasanın 33. maddesi gereğince genel hüküm niteliğinde olmadığı, anılan düzenlemelerin çekişmeli taşınmazın bulunduğu bölgede kadastro çalışmalarının başlaması ile uygulama olanağı bulacağı, eksiğin tamamlanması yoluyla edinilen bilgiden, dava konusu taşınmazın yer aldığı bölgeye kadastro girmediğinin görüldüğü, hal böyle olunca, harici satış bedeli üzerinden hapis hakkı tanınmak suretiyle davanın kabulüne karar vermek gerekeceği-
Mahkemenin kesinleşen hüküm fıkrasında diğer parsel numaraları ile birlikte bu parsel numarasının da yazılmamış olmasının infazla ilgili ve hüküm fıkrası kapsamına göre yerel mahkemece halli mümkün olan bir husus olduğu, salt bu nedenle açıkça dava konusu edilen ve taraflar arasında miras taksim sözleşmesine dahil olduğu konusunda uyuşmazlık olmayan 1813 parselin dava konusu olmadığı düşünülemeyeceği gibi derdest bir dava varken aynı konuda ayrı bir davaya konu edilmesinin ve bu parsel hakkındaki eldeki dava sürerken kesinleşen ilk kararın yok sayılmasının da olanaklı olmayacağı, dolayısıyla, daha önce hükme bağlanmış ve kesinleşmiş bir hususun, yeniden karara bağlanmasında hukuki yararın da bulunmayacağı-