Sözleşmenin yeni durumlara uyarlanması yapılırken önce sözleşmede, daha sonra kanunda, bu hususta intibak (uyarlama) hükümlerinin bulunup bulunmadığına bakılacağı, sözleşmedeki intibak kaydına rağmen edimler arasında aşırı bir oransızlık çıkmışsa uyarlamanın yine yapılacağı, değişen durumların, sözleşmede kendiliğinden bulunan sözleşme adaletini bozması halinde, taraflar bu haller için bir tedbir almadıklarından, sözleşmede bir boşluğun oluşacağı, bu boşluğun, Türk Medeni Kanunu'nun 1. maddesi gereğince sözleşmenin anlamına ve taraf iradelerine önem verilerek yorum ile ve dürüstlük kuralına uygun olarak doldurulacağı, bu yönteme "o sözleşmenin yorum yoluyla düzeltilmesi veya değişen hal ve şartlara uyarlanması" denildiği-
Davacının taksitlerin maaşından ödenmesini ihtirazı kayıtsız kabul edip daha sonra dava açıp kesinti bedelini geri istemesinin hakkın kötüye kullanılması olacağı, tüketicinin haklı bir sebep olmadan sözleşmeyi tek taraflı feshedemeyeceği, ifası yapılmış bedellerin iadesini isteyemeyeceği-
Taraflar arasındaki “kurum işleminin iptali” davasında, "boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama" olgusunun tüm açıklığıyla ve özellikle taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması gerektiği-
Önalım davasına konu payın ilişkin bulunduğu taşınmaz paydaşlarca özel olarak kendi aralarında taksim edilip her bir paydaş belirli bir kısmı kullanırken bunlardan biri kendisinin kullandığı yeri ve bu yere tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, satıcı zamanında bu yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda yapılan satış nedeniyle önalım hakkını kullanmasının TMK'nın 2. maddesinde yer alan dürüst davranma kuralı ile bağdaşmayacağı-
İvazlar arasında fahiş fark sebebiyle bağış niteliğinde bulunduğundan tasarruf iptale tabiysede, haciz tarihi ile tasarruf tarihi arasında iki yıldan fazla süre geçmiş olduğundan ve mahkemece borçlu ile üçüncü kişinin hemşehri olmaları nedeniyle borçlunun durumunu bilebelecek şahıslardan olduğu belirtilmiş ise de davalının borçluyu tanıdığı ve durumunu bildiği konusunda somut bir bilgi bulunmadığından İİK. mad. 280'da yer alan beş yıllık sürenin dava konusu olayda uygulanma imkanı olmadığı-
Yönetim hakkının dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerekeceği ve davalı işverenin yönetim hakkı kapsamında organizasyonda değişiklik yaparak davacının gelirinde azalma ve dolayısıyla çalışma şartlarında esaslı değişikliğe neden olması fesih için haklı sebep teşkil etmekte ise de, davalının yönetim hakkını kötüye kullandığı veya kasten gelirde azalmaya sebep olduğu ispatlanamadığından fark prim alacağına karar verilemeyeceği-
Davacı adına TPE nezdinde tescili bir marka bulunmadığından, KHK 7/1-i ve 8/3, 35 ve MK. 2 çerçevesinde değerlendirme yapılması gerektiği, davalı markasının davacının yurt dışında tescilli ve fiilen kullandığı markalar ile görsel, işitsel ve kavramsal olarak aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğu, yine malların da aynı veya benzer oldukları, dava konusu olayda davalı markası ile davacı markası arasında yüksek derecede bir benzerlik olup, her iki markada da "Garden" sözcüğü bulunduğu gibi; bunun yanında "Olivia" ile "Olive" sözcüklerinin anlamı farklı olmakla birlikte aralarında telaffuz ve görüntü olarak benzerlik olup, ayrıca davalının, davacı şirketin markasının fiili kullanımındaki yazı karakterleri ve rengini de aynen taklit ettiği, yine davalı şirketin çok sayıda yabancı sözcükten oluşan markayı kendi adına tescil ettirerek satışa arz ettiği, bu nedenle davalının bu tür markaları oluştururken Türkiye ve Dünyada marka araştırması yaptığının beklendiği, dolayısıyla davalının, davacıya ait markanın OHIM nezdinde ve Paris sözleşmesine üye çok sayıda ülkede tescilli olduğunu bildiğini kabul için yeterli delil bulunduğu; zira davacı markasının Türkiye'de tescil ve kullanımı ile tanınmışlığı bulunmamakla birlikte; çok sayıda ülkede restaurant hizmetleri başta olmak üzere bir çok mal ve hizmette tescilli ve çok tanınmış bir marka olduğu, davacı markasının ayrıca davalının markasının tescilli olduğu 29. sınıftaki emtialarda da tescilli bulunduğu; dolayısıyla davalının, dava konusu markayı spekülatif ve engelleme amaçlı, dolayısıyla kötüniyetle tescil ettirdiği ve tümüyle hükümsüzlüğüne karar verilmek gerektiği gerekçesiyle, markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesi gerektiği-
Kötü niyetli olmasa da alacaklı tarafından yasadaki boşluktan yararlanılarak bir ilamdaki haklar için ayrı ayrı takip başlatılarak sebepsiz zenginleşmeye neden olacak şekilde fazladan avukatlık ücreti talep edilmesinin hakkın kötüye kullanılması olduğu ve bu durumun hukuk düzeni tarafından korunamayacağı-
Davacının tutuklanmasının hemen ertesi günü davalı banka yönünden risk doğduğu kanıtlanmadan davacının hesaplarına bloke konulmasında davalı bankanın kusurlu olduğu ve manevi tazminat ödemekle yükümlü olduğu-
Limited şirket ortaklarının, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olduğu- Tüzel kişilerin malvarlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacaklarının, kanuni temsilcilerin şahsi mal varlıklarından tahsil edileceği- Bilirkişi veya bilirkişiler eliyle, mirasbırakanın ortağı olduğu limited şirketin defter, kayıt ve belgeleri üzerinde inceleme yaptırılarak şirketin aktif ve pasifinin saptanması ve mirasbırakanın şirketin kamu borcundan dolayı sermaye hissesi oranında şahsen sorumlu olacağı miktarın bu suretle belirlenmesi gerektiği-