Sözleşmede kararlaştırılan tarihte davalının (500.000 USD olarak kararlaştırılan) avukatlık ücretini ödeme borcu muaccel hâle geldiğinden, sözleşmeye uygun şekilde ücret ödemesinin yapılmaması nedeniyle avukatın istifa etmesinin haklı bir istifa olduğu- Davalı, davacı avukatın takip ettiği dava konusu iş kendisi lehine sonuçlandıktan ve vekâlet ücreti borcu çekişme konusu olduktan sonra "avukatın söz konusu yargılama işini gereği gibi ifa etmediği savunmasında" bulunmuşsa da, bu gerekçeye dayanarak bir azil iradesi ortaya koymamış olduğu- Vekâlet sözleşmesi davacı avukatın istifasıyla sona ermiş olup davacı avukatın menfaat çatışması olan kişinin avukatlığını üstlenerek güven sarstığı ve bu nedenle de ücrete hak kazanamayacağı belirtilmişse de, istifadan sonraki dönemde tezahür eden hususların muaccel olmuş dava konusu alacağa tesir etmeyeceği- Aynı davada karşı tarafın vekilliğinin üstlenildiği dosya yönünden davacının vekâlet ücretine hak kazanıp kazanılmadığı hususunun eldeki davanın konusu olmadığı- "Sözleşmede açıkça bir ödeme tarihi kararlaştırılmış olsa da, avukatın vekâlet ücreti alacağının doğması için takip edilen işin kesinleşmesi gerektiğinin göz ardı edilemeyeceği, davacının henüz kadastro mahkemesi kararı kesinleşmeden, o davaya konu taşınmazlarla ilgili olarak hak iddia eden üçüncü bir kişiden vekâletname alarak taraflar arasındaki güven ilişkisini sarstığı gibi müvekkilinin kadastro mahkemesinde elde ettiği kazanımlarını ortadan kaldırma ihtimali bulunan bir yargılamayı karşı taraf lehine yürütme işini üstlenerek çatışan menfaatleri temsil yasağını ihlâl ettiği, bu nedenlerle istifasının haklı olduğundan bahsedilemeyeceği, haksız istifa anında ücret iddiasına konu iş henüz kesinleşmemiş olduğundan avukatın herhangi bir ücret talep edemeyeceği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Uyuşmazlığın davalı şirketin birlikte imza ile temsil ediliyor olması karşısında davalı şirket temsilcisi tarafından tek imzası ile düzenlenen 01.12.2007 tarihli hizmet sözleşmesinin davalı şirketi bağlayıp bağlamayacağı noktasında toplandığı-
Uyuşmazlığın somut olayda davacıların murisinin kooperatif üyeliğinin tespitine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplandığı-
İdare tarafından ihale ile verilen işin gerçekleştirilmesi amacıyla taraflar arasında adi ortaklık ilişkisi kurulduğu ve sözleşme ile adi ortaklığı temsil ve yönetim yetkisinin davalı ortağa verildiği, gelinen aşamada anılan işin geçici kabulünün yapıldığı adi ortaklıkta yönetici ortağın yönetim ve temsil yetkisinin kaldırılması veya sınırlandırılması istemine dair uyuşmazlıkta, davacı ortak tarafından, davalı yönetici ortağın eylemleri nedeniyle, kamu ihalesinden yasaklanmış ve yetkilisi hakkında ceza davası açılmış olması, her ne kadar haklı sebep olarak gösterilip davalının yönetim yetkisinin kaldırılması ya da sınırlandırılması talep edilmiş ise de; tarafların yetkili temsilcileri hakkında "edimin ifasına fesat karıştırma" suçundan açılan ceza davasında, suçun unsurlarının oluşmadığından bahisle beraat kararı verildiği, dolayısıyla bu hususun haklı sebep olarak gösterilemeyeceği, kamu ihalesinden yasaklanma işleminin üzerinden ise uzunca bir süre geçtiğinden bu aşamada ileri sürülmesinin dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edeceği- Davalı tarafından ortaklıkla ilgili kendisine bilgi verilmediğine dair ileri sürülen iddianın da ispat edilemediği-
Tüketici işlemi niteliğindeki banka kredileri nedeniyle hayat sigortası yapılmış olması durumunda, bankanın poliçe limitleri dahilinde kalan kredi alacağını öncelikle sigorta şirketinden tahsil etmesi gerektiği, bu hususun, banka tarafından tüketicinin mirasçıları (halefleri) hakkında dava açılabilmesinin ön şartı olduğu- Banka tarafından tüm hukuki yollar tüketilmeden mirasçılara karşı takip başlatılmasının dürüstlük kuralına uygun düşmeyeceği (BAM Hukuk Dairelerinin kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi istemi)-
İpoteğin fekkine ilişkin davalarda dava değeri olan ipotek bedeli üzerinden nispi harç ve nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği ("Davacının dava tarihinden önce ipoteğin kaldırılmasını talep etmediği, ipoteğin kaldırılması için davacı tarafından ipotek fek masrafı ödenmesi gerektiği, davacının kötüniyetli olarak vekalet ücreti kazanma amacıyla davayı açtığı, hakkın kötüye kullanıldığı" iddialarının kabul görmediği)-
Uyuşmazlığın, davalıya ait markanın kötüniyetli olarak tescil edildiğine dair iddianın ispatlanıp ispatlanamadığı, buradan varılacak sonuca göre anılan davalı markasının kötüniyetli marka tescili nedeniyle hükümsüzlüğüne karar verilip verilemeyeceği-
Tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin amacının, tüzel kişiliğin ayrılığı ilkesinin kötüye kullanılarak hukuki sorumluluktan kaçınmayı önlemek, hakkaniyeti sağlamak olduğu- Temelini Medeni Kanun m. 2'de düzenlenmiş olan dürüstlük kuralından alan bu teori ile uygulamada şirketlerin tüzel kişiliğin perdesine sığınarak alacaklılarına borçlarını ödemelerinden kaçınmalarına engel olunmak istendiği- Perdeyi aralamak teorisiyle, tüzel kişiliğin ayrılığı ilkesinin kötüye kullanıldığı durumlarda farklı tüzel kişilik savunması kabul edilmeyerek perdenin arkasındaki kişi sorumlu tutulabildiği- Başka bir anlatımla perdeyi aralama teorisiyle birlikte tüzel kişinin borcundan üyelerin, üyelerin borcundan tüzel kişinin ya da ana ortaklıkla yavru ortaklıkların özdeş kılınarak sorumlu tutulmasına olanak sağlandığı-
Resmî şekilde yapılmayan taşınmaz satış sözleşmelerinin geçersiz olduğu- Davacılar tarafından yapılan binaların değerinin arazi değerinden fazla olmadığından, temliken tescil şartlarının oluşmadığı- "Davalıların, davacıların pay satın aldıkları taşınmazdaki 40 yıllık zilyetliklerine karşı çıkmamalarının haricen yapılan satışa ahde vefa göstermeleri anlamına geldiği, bu durumda hakkın kötüye kullanılması niteliğindeki satışın resmî şekilde yapılmadığı yönündeki davalıların savunmasına değer verilmesinin doğru olmadığı, harici satışa değer verilmek suretiyle davacıların tapu iptali ve tescil talebinin kabulü gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Uzun süreli kira sözleşmelerinde edimler arasındaki dengenin aşırı bozulması ve sözleşmenin taraflar açısından çekilmez hale gelmesi durumunda kira parasının günün ekonomik koşullarına uyarlanması için her zaman “uyarlama” davası açılabileceği-