Dava konusu payın satış tarihi ile önalıma konu payın davacı adına tesciline yönelik karar tarihi arasında uzunca bir sürenin geçmiş olması göz önüne alındığında bu durumun davacıyı amacı dışında zenginleştirdiği davalıyı da fakirleştirdiği ve bir tarafın diğer taraf zararına azımsanamayacak derecede oransız bir çıkar sağladığı, bu durumun dürüstlük kuralına aykırı olacağı, mahkemelerce, ön inceleme tarihi itibariyle resmi senetteki bedelin, vadeli bir mevduat hesabında depo edilmesine karar verilerek yargılama sürecinin uzaması nedeniyle önalım bedelinde meydana gelecek değer kaybının önüne geçilmesinin sağlanmış olacağı, belirtilen eksiklik giderildikten sonra işin esası hakkında bir hüküm kurulması gerektiği-
Kredi kartı ve taşıt kredi sözleşmesi nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemi- Ödeme, borcu sona erdiren işlem niteliğinde olduğundan, her aşamada nazara alınabileceği- Mahkemece bilirkişiye yerinde inceleme yetkisi de verilerek davacının tüm ödeme iddialarını karşılar, tereddütten uzak biçimde düzenlenmiş bilirkişi raporu alınarak karar verilmesi gerektiği-
Marka haklarına tecavüz- Haksız rekabet-Markalar arasında görsel, sesçil ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek anlamında benzerlik bulunması- Dürüstlük kuralı- Davalı kullanımlarına davacının sessiz kalması-
Kefalet sözleşmesini imzaladığı sırada eşin rızaya dair imzası yoksa da, daha sonra davalı banka ile yapılan yeniden yapılandırma protokolünde sırasında, davacının eşinin "davalı banka ile yaptığı sözleşmeye muvavafakat ettiğini" beyan etmesi karşısında, artık sözleşmenin başlangıcındaki eş rızasına dair imza eksikliğinin ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olacağı-
Dava, olaya uygulanacak mülga 6762 sayılı TTK'nın 520. maddesi uyarınca limited şirket hisse devrinin tespit ve tesciline ilişkindir...
Önalım davasına konu payın ilişkin bulunduğu taşınmaz paydaşlarca özel olarak kendi aralarında taksim edilip her bir paydaş belirli bir kısmı kullanırken bunlardan biri kendisinin kullandığı yeri ve bu yere tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, satış zamanında bu yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda yapılan satış nedeniyle önalım hakkını kullanmasının Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde yer alan dürüst davranma kuralı ile bağdaşmayacağı, kötü niyet iddiasının, davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece de kendiliğinden nazara alınmasının gerektiği, bu gibi halde savunmanın genişletilmesinin söz konusu olmadığı, eylemli paylaşmanın varlığı halinde davanın reddinin gerektiği- Davalı vekilinin fiili taksim savunması nedeniyle yapılan keşif ve dosyada dinlenen tanık beyanlarına göre, davacıların kullanımında olan bir yer olduğu hususu sabit olsa da, davalıya pay satanlar yönünden taşınmazda kullanılan belli bir yer olup olmadığı hususunun netleştirilemediği, nitekim ilk derece mahkemesi ve bölge adliye mahkemesi gerekçelerinde, davacının kullandığı yerin belli olduğu, geri kalan kısımların diğer hissedarların kullanımına bırakıldığı belirtilerek fiili taksimin varlığının kabul edildiği, yukarıda açıklanan fiili taksim ilkelerine göre, dava konusu taşınmazda yalnızca davacının kullandığı yerin belli olmasının yeterli olmadığı, davalıya pay satanların da kullandıkları yerin belli olmasının gerektiği, mahkemece, davalıya yap satanlar yönünden kullanılan bir yer olup olmadığı hususunda; fiili taksim olgusu için açıklanan ilkelere göre bir araştırma yapılmadığından, eksik araştırma ve inceleme ile kurulan hükmün bozulması gerektiği-
Dava konusu paya yönelik önalım davasının açıldığı tarih ile önalım bedelinin depo edilmesine yönelik ara karar tarihi arasında uzunca bir zamanın geçtiği; bu süre gözönüne alındığında, önalım bedelini zamanında depo etmeyerek kullanması nedeniyle davacının amacı dışında zenginleştirildiği, nemalandırılmayan satış tarihindeki miktarın depo edilmesi nedeniyle faiz getirisinden mahrum kalınması oranında davalının da fakirleştiği, bir tarafın diğer taraf zararına azımsanamayacak derecede oransız bir çıkar sağladığı, bu durumun 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı olacağı- Mahkemece uzman bilirkişiden denetime elverişli şekilde rapor alınarak; resmi senette yazılı satış bedeli ile tapu masrafı toplamı olan bedelin öninceleme tarihinden bilirkişi incelemesi yapılan tarihe kadar nemalandırılması halinde ulaşacağı değer belirlenerek depo edilmesi için ara karar verilmesi ve sonucuna göre esas hakkında hüküm kurulması gerektiği-
Markanın tescil edildiği şekilden farklı olarak davacı markasına yakınlaştırılarak kullanımın tek başına kötüniyeti ispat yönünden yeterli olmadığı,davalı markasının tescil tarihi ve dava tarihi arasında beş yıldan fazla bir süre geçtiği, davacı tarafça markanın uzun süre kullanımına karşı çıkılmadığı, uzun süre sonra bu davanın açılmasının MK'nın 2. maddesi gereğince hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiği, davalının tescilli markasını alan adı olarak tescil ettirmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı, mahkemece alan adı terkini talebinin reddine karar verilmesinin yerinde olduğu- Davalı markasının hükümsüzlüğü talebinin reddi gerektiği-
Dava, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca yükleniciye isabet eden bağımsız bölümlerin tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir...Eser sözleşmesi feshedilmediği sürece yapılan işin yüklenici tarafından yapılmış olduğu kabul edilir. Bu karinenin aksi iddia eden tarafından ispat edilmelidir.
Kiracı tacirin, muayanehane olarak çalışma ruhsatının alınabilmesi için hangi özel koşulların sağlanması gerektiğini bilmesi gerektiği ve ticarethane olarak kullanacağı yeri tespit ederken bu koşulların mevcut olup olmadığını sözleşmenin başında öngörüp basiretle araştırması gerektiği- Kiracının binayla ilgili gerekli belgelere henüz sahip olmamışken sonrasında kiraya verene bırakacağını bildiği tadilatları tamamlayıp faaliyete başladıktan sonra bitimine az bir süre kala sözleşmeyi feshederek yaptığı harcamaların bedelini kiraya verenden talep etmesinin iyi niyet kuralı ve basiretli davranma ilkesi çerçevesinde haklı görülmediği- Aynı yerde bir kısım hekimlerin gereken raporları aldığı da gözetildiğinde kiraya verene daha ağır bir sorumluluk yüklemenin, sözleşmede açıkça muayenehane olarak çalışma ruhsatının alınamaması hâline ilişkin özel bir sorumluluk hükmü düzenlenmediğine göre, taraflar arasındaki edim dengesi ve hak ve nesafet ilkesine uygun düşmeyeceği-"Muayenehane ruhsatı almak kiracıya ait bir husus ise de kiraya verenin de bunu sağlamaya elverişli raporları vermesi gerektiği, bu raporlar mevcut olmadan kiracıdan kira sözleşmesine devam etmesinin beklenemeyeceği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-