Taraflar dışında paydaşların da bulunduğu paylı mülkiyete tabi davaya konu taşınmaz yönünden müdahalenin önlenmesi ve ecrimisil talep edilen davada, tüm paydaşların taşınmazdaki fiili kullanım durumuna ilişkin araştırma yapılmasının gerekip gerekmediği- Davacı "dava konusu taşınmazda yer alan daireyi harici sözleşmeyle davalıya sattığını, satış bedelinin tapu devri sırasında ödeneceğinin kararlaştırıldığını ancak davalıların devre yanaşmadığı gibi daireye yerleştiklerini ve ihtara rağmen taşınmazı boşaltmadıklarını ileri sürerek el atmanın önlenmesi ile haksız kullanım sebebiyle tazminata (ecrimisil) hükmedilmesini" talep etmiş olup dava konusu taşınmazın arsa vasfıyla tapuda kayıtlı olduğu, taşınmazda kat mülkiyeti veya kat irtifakının kurulu olmadığı gibi davacı ve davalı dışında başka paydaşların da bulunduğu, keşif sırasında çekilen fotoğraflara göre taşınmaz üzerinde çok katlı bir apartmanın yer aldığı anlaşılmakla paydaşın diğer paydaşa karşı açtığı el atmanın önlenmesi davaları yönünden inceleme ve araştırma yapılmaksızın karar verilmesinin eksik incelemeye dayalı olduğu- Mahkemece dava konusu dairenin davacının kullanımında olan yerlerden olduğu konusunda taraflar arasında çekişme bulunmadığından bahisle direnme kararı verilmiş ise de taşınmazda taraflardan başka pay ve paydaşların da bulunduğu gözetildiğinde tüm paydaşları kapsayan bir harici taksim sözleşmesi yahut fiili kullanım durumunun olup olmadığının araştırılması gerektiği, yalnızca tarafların bu konuda mutabık olmasının tek başına sonuç doğurmayacağı-
Önceki gerekçeye ilâveten somut olayda her iki davalı şirketin yetkilisi olan şahsın davacı alacaklıya gönderdiği elektronik postada, bozulan karar gerekçesinde açıklandığı üzere davalı ............. Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.'nin davacıya olan borcunu diğer davalı ........İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.'nin davacı şirketten olan alacaklarından ödenmesini kabul ettiği, bu beyanın diğer davalı ...... İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş. tarafından borcun üstlenilmesi mahiyetinde olduğu, asıl davada davacı şirketin bu talebi kabul ettiğinin dosya kapsamıyla anlaşıldığı, davalı- birleşen dosyada davacı ......... İç Dış Ticaret ve Danışmanlık Hizm. A.Ş.'nin, davalı ........ Sigorta Aracılık Hizm. A.Ş.'nin borcunu üstlendiği, üstlenmenin borca katılma şeklinde yorumlanması gerektiği, bu nedenle asıl davanın davacısına karşı her iki davalının birlikte sorumlu olduğunun kabulü gerekeceği-
Temliken tescil diye adlandırılan davalarda yüklenicinin kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesi uyarınca kendisine isabet eden tapu payını ya da bağımsız bölümü üçüncü kişilere temlik etmesi mümkünse de, arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmeleri uyarınca yüklenicinin ve temlik suretiyle onun alacaklarına halef olan tapu payı ya da bağımsız bölüm temlik alan üçüncü kişinin tapu payı ya da bağımsız bölüme hak kazanabilmesi için yüklenicinin, sözleşme gereği arsa sahibine karşı üstlendiği inşaat yapma edimini sözleşme ve ekleri, tasdikli proje ve ruhsatı ile imar mevzuatına uygun olarak tamamlayıp teslim etmiş olması gerektiği- Bozma sonrası mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen raporda, inşaatın % 99 oranında tamamlandığının belirtildiği ancak iskan ruhsatı alım ve eksik imalat bedellerinin hesaplanmadığı görülmüş ve mahkemece sadece imar iskan harç bedeli olan 16.623,23 TL depo ettirilmiş olup mahkemece mahallinde yeniden alanında uzman bilirkişi heyetince keşif yapılarak, eksik imalat ve iskan ruhsatının alınması için gerekli bedellerin karar tarihine en yakın tarihli rayiç değerler üzerinden belirlenmesi, belirlenen bedelin 818 sayılı BK’nın 81. maddesi uyarınca birlikte ifa kuralı gereği davalı arsa sahibine ödenmek üzere davacıya depo ettirilmesinden sonra, davacının tapu iptali ve tescil talebi bakımından davanın şimdiki gibi kabulü, depo edilmemesi halinde reddi hükmü kurulması gerektiği-
Tanık beyanlarından anlaşıldığı üzere davalı kayıt malikinin o yörede yaşayanlar tarafından bilinen iş insanı olduğu, dava konusu taşınmazın satışına yönelik vekâletname dahi düzenlenmeden arsa alımı aracılık sözleşmesinin düzenlendiği bu durumun davalıların el ve iş birliği içerisinde hareket ettiklerinin göstergesi olduğu, bilirkişi ek raporuna göre dava konusu taşınmazın devir tarihi itibariyle davalı vekil tarafından diğer davalıya tespit edilen rayiç bedelin çok altında bir bedelle temlik edildiği, davalı kayıt malikinin kardeşi olan dava dışı kişi tarafından şirket hesabından satışın yapıldığı gün para çekilmesine ilişkin sunulan dekont ödeme belgesi olarak kabul edilemeyeceğinden satış bedelinin davacıya ödendiğinin de ispat edilemediği, dosya kapsamı ve toplanan delillere göre davalı vekilin vekil eden davacının iradesine uygun davranmadığı davalıların el ve iş birliği içerisinde hareket etmek suretiyle davacıyı zararlandırdıklarının sabit olduğu- "Davacı ile davalı vekil arasında ortak kazanç ve iş birliği amacı ile birbirlerine temlikname ve vekâletnameler vermek sureti ile yakın ilişki kurulduğu, taşınmazın değerinin düşük belirlenmesinin tek başına kötüniyetin ispatı için de yeterli olmadığı bilirkişi raporunda belirlenen taşınmazın devir tarihindeki bedeli ile alım satım bedeli arasında fahiş fark bulunmadığı, davacı tanığının satışı öğrendiğinde davacıyı da haberdar ettiğini belirtmesine rağmen davacının, vekili uzunca bir süre vekillikten azletmediği, taşınmazının kendisinden habersiz satıldığını öğrenen bir kimsenin vekilini hemen azletmesi gerekirken iki yıla yakın bir zaman sonra azletmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, eldeki davada ispat yükünün davacı üzerinde bulunduğu, davacının davalıların el ve iş birliği içerisinde hareket etmek suretiyle kendisini zararlandırdıklarını ve vekil vasıtasıyla taşınmaz satın alan davalının kötüniyetli olduğunu usulünce ispat edemediği, bu nedenlerle direnme kararının onanması gerektiği" görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşün kurul çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları- Maddi-manevi tazminat ile yoksulluk nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı- Erkeğin kusurlu davranışlarının gerçekten de evlilikte ağır ve süreklilik arzeder şekilde gerçekleştiğinden tarafların kusurlu davranışları karşılaştırıldığında erkeğin ağır, buna karşılık kadının az kusurlu olduğu- Tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü ile dosya kapsamına uygun düşmeyen bu kusur belirlemesine bağlı olarak kadın eşin tazminat taleplerinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğu- Yoksulluğa düşme hâlinin boşanma davası sırasındaki duruma göre belirlenmesi gerektiğinden, mahkemece kadının çalışıp çalışmadığı, çalışıyorsa yoksulluktan kurtaracak düzeyde düzenli ve sürekli bir gelirinin olup olmadığı, işten ayrılmışsa kendi isteği ile mi yoksa zorunlu olarak mı ayrıldığı hususları araştırılması gerektiği-
Taraflar arasındaki sözleşmenin feshi sırasında davacı tarafından anılan sözleşme ve ekleri ilgili kayıtlara geçmiş haklar, borçlar ve fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakkının saklı tutulmuş olması karşısında icra takibine konu alacak kalemlerinin talep edilip edilemeyeceği- Davalı tarafından davacıya verilen taahhütnamede; bayilik sözleşmesinin devamı süresince her yıl satılacağı taahhüt edilen akaryakıt ve madeni yağın belirlenen miktarların altında kalması hâlinde satılamayan beher metreküp akaryakıt başına 50 USD, madeni yağlar için ise metreküp başında 600 USD ceza koşulunun ödeneceğinin kararlaştırıldığı ve bayilik sözleşmesinde davacının bayilik sözleşmesinin feshi ile ceza koşulu ve tazminat, bunun yanında edimin ifası yanında ceza koşulunu da talep edebileceğinin düzenlendiği- Davacı tarafından ise bayilik sözleşmesinin feshi sonrasında, fatura düzenleme ve icra takibi ile ceza koşulunun tahsilinin talep edildiği- Bayilik sözleşmesine ilişkin fesihnamede sözleşme ve ekleri ile alakalı davacının kayıtlara geçmiş hak ve borçlar ile fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakları saklı tutulduğu ve taahhütnamede; bayilik sözleşmesinin feshi durumunda davacının fesih tarihinin yer aldığı taahhüt yılı için taahhütnamede belirlenen miktarlarda ceza koşulunu talep edebileceği, yine davacının anılan taahhütnameden doğan haklarını bir veya birden fazla kereler geriye dönük olarak kullanmamış olmasının bahse konu haklardan feragat ettiği şeklinde yorumlanamayacağının davalı tarafından kabul edildiği- Bölge Adliye Mahkemesince; asgari alım taahhüdüne ilişkin fesihnamede herhangi bir ihtirazi kayıt konulmadığından ceza koşulunun talep edilemeyeceği kabul edilmiş ise de; fesihnamede davacı tarafından kayıtlara geçen hak ve alacaklara ilişkin talep ve dava hakları saklı tutulduğundan ve fesihnameden sonra alacağa dayanak faturaların düzenlenip bu faturalara dayalı olarak icra takibinin ikame edilmiş olması karşısında, davacının ceza koşulu talebinden vazgeçildiği yönünde davalı taraf nezdinde haklı bir güven tesis edecek kadar uzun bir süre suskun kaldığı söylenemeyeceğinden davalı tarafından verilen asgari alım taahhütnamesine dayalı olarak ceza koşulu talebinin dürüstlük kuralına aykırı olduğu söylenemeyeceği-
Genel ifadelerin kullanıldığı, davalıya somut şekilde kusur izafe edilmediği, çoğunluğu davacıdan duyuma dayalı olduğu anlaşılan tanık beyanlarının, boşanma davalarındaki geçimsizliğe ilişkin kusur belirlemesinde dikkate alınamayacağı- Davalı ve vekilinin beyanlarıyla, çilingir vasıtasıyla anahtarın değiştirildiği kabul edilmişse de, "yeni anahtarın yerinin kadına söylendiği" de ifade edildiğinden, davalının davacı tarafından ileri sürülen bu vakıayı hukuksal açıdan ileri sürülenden farklı olduğunu belirterek kabul ettiği, bu yöndeki bir beyanın diğer tarafı ispat külfetinden kurtardığından söz edilemeyeceği- Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ispata elverişli bulunmayan beyan ve delillere itibar edilerek boşanmaya karar verilmesinin hatalı olduğu- Somut olayda davalının "kusurlu davranışlarının ispat edildiği" görüşü ile "kusura dayalı boşanma kararı verilmesi ilkesinden vazgeçilmesi, boşanma davası açıldığı takdirde artık eşler ve çocuklar bakımından evlilik birliğinin korunmasında bir yarar kalmadığı kabul edilerek evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılmasının gerektiği" görüşlerinin HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile ek sözleşme uyarınca dava konusu bağımsız bölümün davalının payına isabet ettiği ve davacı ile davalı arasında adi yazılı şekilde düzenlenen “Satış Protokolü”nde davacıya satılarak satış bedelinin alındığı ileri sürülen somut olayda, senede karşı tanıkla ispat yasağına ilişkin hüküm karşısında tanıkla ispatın mümkün olup olmadığı- Yargılama sırasında dinlenen davalı tanıkları, "davaya konu bağımsız bölümün davalı arsa sahibine ait olduğunu" ifade etmişlerse de davacı tarafından sunulan ve adi yazılı şekilde düzenlenen "Satış Protokolü" başlıklı belgeye karşı davalı tarafından davalı yüklenici ile akdedilen imzalı bir sözleşme dosyaya sunulmamış olup Bu itibarla, davalı, davalı yüklenici ile akdedilen kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile ek sözleşmenin aksini gösterir aynı kuvvette bir yazılı bir delil sunmadığından davacının iddiasını ispat ettiği- "HUMK m. 299/2. fıkrasında adi senedin üçüncü kişiler hakkında hüküm ifade edeceği tarihe ilişkin hükme yer verildiği, davacının dayandığı sözleşmenin dava tarihinden önce resmi işleme konu edilmediğinden dava tarihi itibarıyla hüküm ifade ettiği, davalının ise bu tarihten önce davalı ile aralarında takas sözleşmesi bulunduğunu ileri sürdüğü, buna göre davalının iddiasını tanıkla ispat edebileceği, somut olayda tanıkların takasın varlığını doğruladığı gibi iskan belgesinin alındığı tarihten yaklaşık 4 yıl sonra eldeki davanın açılmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu" görüşnün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Uyuşmazlığın, taraflar arasındaki tapu iptal ve tescil davasında davanın hukuki nitelendirmesinde yanılgıya düşülüp düşülmediği, buradan varılacak sonuca göre hukuki değerlendirmenin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 514 üncü maddesi de gözetilerek “vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davası” şeklinde yapılmasının ve delillerin bu nitelendirme çerçevesinde değerlendirilerek davalının iyiniyet savunması üzerinde durulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplandığı- Tapu iptal ve tescil istemine ilişkin eldeki davada açıklanan hükümler çerçevesinde dava değeri üzerinden peşin nispi harcın yatırılması gerektiği- Dava fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 10.000,00 TL üzerinden açılmış ve peşin harç da bu bedel üzerinden yatırılmışsa da dava konusu taşınmaz hissesinin dava tarihindeki değeri bilirkişi raporuyla 80.000,00 TL olarak belirlendiğinden, bu değer üzerinden davcı tarafça eksik harcın tamamlanması sağlanmaksızın yargılamaya devam edilemeyeceği- "Bölge Adliye Mahkemesinin de peşin nispi harcın tamamlanmamış olması üzerinde durarak kabul kararıyla birlikte alınması gereken harcı davalı taraf üzerine yüklediği, bu durumun temyiz incelemesinde de ileri sürüldüğü ancak Özel Dairece bozma nedeni olarak kabul edilmediği, bu nedenle kararı harç eksikliği yönünden usulden bozulmasının yerinde olmayacağı, işin esasının incelenmesi gerektiği" görüşünün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Davalı idare tarafından davalı şirkete verilen işin asıl işin bir bölümü olduğuna yönelik varılan sonucun doğru olduğu- Bir taraftan işin teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirmediğinin belirtilip, diğer taraftan araç ve gereçlerin bir kısmını davalı idareden kiralayan davalı şirketin gerekli ve yeterli uzmanlığa ve teknolojik alt yapıya sahip olmadığının ifade edilmesinin çelişki oluşturduğu- Araç ve gereçlerin bir kısmının davalı idareden kiralanmış olmasının davalı şirketin yeterli uzmanlığa ve teknolojik alt yapıya sahip olmadığı anlamında değerlendirilemeyeceği- Önemli olanın işin teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirip gerektirmediği olduğu- Mahkemece bu yönde yapılan araştırmaların yetersiz olduğu- Yapılacak işin gerekirse uzman bilirkişi aracılığıyla mahallinde keşif icra edilmek suretiyle işin teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirip gerektirmediği ve böylece davalılar arasındaki asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olarak kurulup kurulmadığı belirlenerek sonucuna göre bir karar vermekten ibaret olduğu- Eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olmasının hatalı olup bozmayı gerektirdiği-